Politika
SARIBAL, “ÇİFTÇİNİN ZOR YILI 2025”

Zirai don, kuraklık ve AKP’nin yanlış tarım politikaları nedeniyle 2025’in tarımda kriz yılı olduğunu belirten CHP Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal, “Çiftçinin zor yılı 2025, gıdada ‘yok yılı’ olarak tarihe geçecek” dedi.
Türkiye tarımda son yılların en büyük felaketiyle karşı karşıya. 65 ilde tarım arazileri don nedeniyle büyük zarar gördü. Kayısı, ceviz, kiraz, elma ve üzüm gibi ürünlerde zararın boyutu yer yer yüzde 100’lere ulaştı. Don afetiyle sarsılan çiftçi, şimdi de şiddetli kuraklığın pençesinde. Meteoroloji verilerine göre Türkiye, son 35 yılın en kurak mart ayını yaşadı. Mart ayında yağışlar, normale göre yüzde 53, 2024’ün aynı dönemine göre ise yüzde 59 oranında azaldı. En fazla azalma ise yüzde 79 ile Ege Bölgesi’nde kaydedildi. Kuraklıktan en çok etkilenen bölgelerin başında buğday üretiminin yoğun olduğu İç Anadolu, Güneydoğu ve Akdeniz bölgelerinin geldiğini belirten CHP Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal, İç Anadolu Bölgesi’nde yağışlar normale göre yüzde 62, geçen yıla göre yüzde 61 oranında azaldı. Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde normale göre yüzde 59, geçen yıla göre yüzde 72 azalma yaşandı. Akdeniz Bölgesi’nde ise normale göre yüzde 69, geçen yıla göre yüzde 65 düşüş kaydedildi. Tüm bu felaketlerin ortasında, 2025’in ilk üç ayında devlete ödenen faiz giderleri 464 milyar TL’yi bulurken, buna karşılık çiftçiye yapılan ödeme sadece 43 milyar TL’de kaldı. Zirai don vurdu. Kuraklık bastırdı. Ama asıl felaket, yıllardır uygulanan AKP’nin tarımı çökerten politikalarıdır. 2025 yılı, çiftçinin tarlada yalnız, tüketicinin pazarda çaresiz kaldığı ‘Yok Yılı’ olarak tarihe geçecek” dedi.
Çiftçi AKP iktidarından 884 milyar tl alacaklı
Milletvekili Sarıbal; AKP Bursa Milletvekili Mustafa Varank’ın sosyal medya hesabından yaptığı traktör sayısıyla övünen paylaşımına da şu sözlerle tepki gösterdi: “Traktör sayısıyla övünmüş ama belli ki tarımdan da rakamdan da bihaber. Türkiye’de kayıtlı çiftçi sayısı 2.3 milyon değil, 2.2 milyona düştü. Yani yanlış rakamla bile aslında AKP döneminde çiftçilerin üretimden koptuğunu itiraf etmiş. 2014’te 1 milyon 243 bin olan traktör sayısı, 2024’te 1 milyon 598 bin. Yani 10 yılda 356 bin traktör artmış. 700 bin rakamını yazarken ya ‘Elektrikli traktör geliyor, tarımda devrim yapıyoruz’ diye 246 milyon TL harcadıkları ve hiç üretilmeyen hayali traktörleri ya da tarımla ilgisi olmayan ATV araçlarını saymış olmalı. Ama esas mesele traktör sayısı değil. Çiftçi 10 yıl öncesiyle bugünü kıyasladığımızda bir litre mazotu yüzde 3,796 kat artışla alıyor. Borcu ise 936 milyar TL’yi geçti. 2025 bütçesinde çiftçiye ayrılan destek, GSYH’nin sadece yüzde 0,22’si. Oysa yasa ne diyor? En az yüzde 1 olmalı. Yani bugün çiftçi AKP iktidarından 884 milyar TL alacaklı. ‘AKP’den evvel bu memlekette çiftçi yoktu’ bile der, şaşırmayın.”
Yerel
UTKU “SALDIRI YALNIZCA ÖZGÜR ÖZEL’E DEĞİL, DEMOKRASİYE YAPILMIŞTIR.”

Cumhuriyet Halk Partisi Karacabey İlçe Başkanı Mustafa Utku, İstanbul AKM çıkışında saldırıya uğrayan CHP Genel Başkanı Özgür Özel’e yapılan saldırıyı kınayan yazılı bir basın açıklaması yaptı.
Utku, “Siyasi görüşü ne olursa olsun, halkın oylarıyla seçilmiş temsilcilerin güvenliği, ifade özgürlüğü ve siyaset yapma hakkı herkesin ortak hassasiyeti olmalıdır.” ifadelerine yer verdi.
Utku’nun basın açıklaması şu şekilde;
“İstanbul AKM çıkışında Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel’e yönelik gerçekleşen saldırı, hepimizi derinden üzmüştür. Bu olay, yalnızca bir kişiye yönelmiş bir şiddet eylemi değil; demokratik siyaset kültürümüze ve toplumsal barışa vurulmuş bir darbedir.
Siyasi görüşü ne olursa olsun, halkın oylarıyla seçilmiş temsilcilerin güvenliği, ifade özgürlüğü ve siyaset yapma hakkı herkesin ortak hassasiyeti olmalıdır. Bu tür olayların, kutuplaşmayı körüklediği, toplumsal huzuru zedelediği unutulmamalıdır.
Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Sayın Genel Başkanımızın yanındayız. Ancak bu mesele yalnızca bir siyasi partinin değil, tüm toplumun ortak meselesidir. Sessizlikle geçiştirilemez, görmezden gelinemez.
Toplumun her kesimini, özellikle sorumluluk makamında olanları sağduyuya, demokrasiye ve hukukun üstünlüğüne sahip çıkmaya davet ediyoruz. Unutulmamalıdır ki; demokrasinin temeli, farklı düşüncelerin özgürce ifade edilebildiği bir ortamdır.
Sayın Genel Başkanımıza geçmiş olsun dileklerimizi iletiyor, benzer olayların bir daha yaşanmaması için gereken her türlü önlemin alınmasını temenni ediyoruz.”
Yerel
LONDRA’YI, WASHİNGTON’U DOLAŞACAĞINIZA BİRAZ DA ANADOLU’YU DOLAŞIN

Saadet Partisi Karacabey İlçe Başkanı Zeynel Abidin Koçak, ülke gündemine dair önemli açıklamalar da bulundu. 1 Mayıs İşçi Bayramı’nı kutlayan Koçak, “1 Mayıs’ın ideolojik tartışmaların esiri durumuna getirildiğini belirterek, ‘1 Mayıs Emek ve Dayanışma Gününde, bütün emekçilerin bütün çalışanların bayramını tebrik ediyorum. Şüphesiz bu dünyada alın teri ile kazanılmış helal lokmadan daha değerli olan hiçbir şey yoktur. Ülke ekonomisinin büyüdüğünü sürekli vurguluyorlar. Ama asgari ücretlilerimiz, emekçilerimiz kirasını ödeyemez, çocuğunu okutamaz, tenceresini kaynatamaz hale geldiler. Ülkenin işçisinin, emekçisinin maaş ve ücretleri her geçen gün biraz daha küçülüyor. İşçimiz hak ettiğini alabilmek için son çare greve başvuruyorlar. Bugün ülkemiz, maalesef, grevler ülkesi haline geldi. İşçimizin emekçimizin bu kadar çok sorunu varken, çözülmeyi bekleyen bu kadar çok problemi varken 1 Mayıs hala ideolojik tartışmaların esiri durumunda. Alın terinin, emeğin, sosyal güvencenin, taşeron işçiliğinin, asgari ücretin konuşulması gereken bir gün Taksim Meydanı tartışmalarıyla geçiştirilmekte… Biz isterdik ki, 1 Mayıs’ta Taksim’i tartışacağımıza açlık sınırının altında kalan asgari ücreti konuşalım, keyfi uygulamalarla işten çıkartılan işçilerimizi emekçilerimizi konuşalım. 14 yaşında çalışmak zorunda bırakılan, çalışırken hayatını kaybeden evlatlarımızı konuşalım.
Gelin bu sefer dayanışma günü olan 1 Mayıs’ı kutuplaşma günü olmaktan çıkartalım. Şunu unutmayalım. Şunu unutmayın;
Emeğin sömürülüyorsa, akıttığın terin hakkı verilmiyorsa sağcı olsan ne olur, solcu olsan ne olur?
Açlık sınırının altında bir ücrete mahkum ediliyorsan Sünni olsan ne olur Alevi olsan ne olur?
Yıllarca çalışıp didindikten sonra 14 bin lira emekli maaşı ile hayatta kalmaya çalışıyorsan Kürt olsan ne olur, Türk olsan ne olur?
İşçinin, memurun, emeklinin asgari değil insanca yaşama kavuştuğu bir Türkiye emin olun mümkün. Bunun için tek bir şeye ihtiyaç var. O da bu gün ki iktidarın değişmesi. Mevcut iktidar gittiğinde adil bir düzen kurulduğunda, adli devlet ve adil paylaşım anlayışı iktidara geldiğinde yani biz iktidara geldiğimizde emek aziz, dayanışma değerli, 1 Mayıs bayram olacak inşallah.’
Türkiye’de yaşanan son depremlere dikkat çeken Koçak, can kaybının olmadığını ancak güven kaybının yaşandığını belirterek, açıklamalarını şöyle sürdürdü: ‘Türkiye’miz sarsılıyor. Geçtiğimiz günlerde Türkiye’nin doğusundan batısına, özellikle de İstanbul da yürekleri ağızlara getiren depremleri yaşadık. Çok şükür can kaybı olmadı. Fakat ciddi anlamda güven kaybı oldu. Özellikle faturaya gelince dünyanın en pahalı fiyatını sunan GSM operatörleri hizmete gelince en ufak sarsıntı da yerle bir oldular. En büyük güven kaybı ise iktidara karşı oldu. Biliyorsunuz 99 Marmara Depreminden sonra geçici deprem vergisi getirilmişti. Geçici getiriler bu vergi AK Parti ile kalıcı hale getirildi. Bugüne kadar 40 milyar doların üzerinde deprem vergisi toplandı. Peki, bu vergi nereye gitti? Dönemin Ekonomi Bakanı Mehmet Şimşek, ‘Deprem Vergileri duble yollara gidiyor’ demişti. Çok tuhaf değil mi? Deprem Vergilerini duble yollara harcayan iktidarın bakanı, deprem olduktan sonra depremin bütçeye çok büyük bir yük olduğunu söylüyor. Yetmedi Çevre ve Şehircilik Bakanı da iki gün önce bir açıklama yaptı. Dedi ki, ‘İstanbul toparlanamayacak bir şehir değil. Birkaç yıl içinde İstanbul’u toparlayabiliriz’ Madem bu kadar kolaydı, birkaç yılda toparlanırdı, 23 yıldır neden toparlamadınız? Oysa siz şafak vakti insanları evlerinden almayı biliyorsunuz. Muhalif siyasetçileri, gazetecileri hatta öğrencileri Silivri’de toplamayı da biliyorsunuz, afet olunca iban gönderip milletten para toplamayı da biliyorsunuz. Peki, İstanbul’u toparlamak için 23 yıldır neyi bekliyorsunuz? Gerçekten yapmak isteyip de yapamadığınız İstanbul’da ne var sizin için? Hiç kimse kusura bakmasın demiri tavında dövmek, hesabı zamanında sormak gerekir. Bırakın kayıkçı kavgasını, bırakın horoz dövüşünü önce bunların hesabını millete verin. Bakın, beklenen İstanbul depremi öne mi geldi? Toplanma alanlarının akıbeti ne oldu? Kanal İstanbul millet için mi yapılıyor, rant için mi yapılıyor? Tartışmalarının gölgesinde biz yine ne konuşuyoruz; İBB’ye yapılan operasyonları konuşuyoruz. Geçen hafta açıklandı; 19 Mart’ta başlayan sürecin bugüne maliyeti 52 milyar doları bulmuş. Merkez Bankası doları tutabilmek için tam 52 bin doları heba etti. Bu para ne demek biliyor musunuz? Bu parayla biz 800 binin üzerinde konut inşa edebilirdik. Bu neye tekabül ediyordu; Türkiye’de konuta ihtiyacı olan bütün insanların evlerini bedelsiz verebilirdik. 6 Şubat Depreminden dolayı mağdur olan insanların tamamını çadırlardan konteynırlardan kurtarabilirdik. 2025 Bütçesi’nde çiftçiye destek için ayrılan paranın tam 14 katına tekabül ediyor 52 milyar dolar. Türkiye’de Çiftçi Kayıt Sistemi’ne (ÇKS) kayıtlı 2 milyon 100 bin çiftçimiz var. Bu parayla her bir çiftçiye 951 bin 809 lira verilebilirdi (Dünün kuru ile). Önümüzde Kurban Bayramı var. Çarçur ettikleri bu parayla emeklilerimizin tamamına 4 bin lira değil, 1 aylık maaş değil tam 6,5 maaş ikramiye ödenebilirdi. Daha iyi anlaşılsın diye söylüyorum; 52 milyar doları 100 dolarlık banknotlar haline getirip, uç uca dizmiş olsaydı, dünyanın çevresini tam iki kez dolaşabiliyorduk. Bir başka ifade ile aynı rakamı 200 liralık banknotlar haline getirip bir yol yapmış olsaydık, geçmişte bir bakanımızın açıklaması vardı, Ay’a dört şeritli yol yapabiliyorduk.
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in yurtdışında para aradığını belirten Koçak, ‘Sayın Şimşek, Erasmuslu üniversite öğrenicisi gibi ülke ülke dolaşıyor. Sıcak para arıyor, yatırımcılara sesleniyor. Sayın Şimşek en son IMF, Dünya Bankası Baharlar Toplantıları kapsamında Amerika’daydı. Kendi ifadesi ile söylüyorum; 60’dan fazla kuruluşla görüşmüş, çok da yoğun ilgi görmüş. Kim var görüştüğü kuruluşlar arasında; IMF var, Dünya Bankası var, finans kuruluşları var. 90’lı yılların meşhur bir şarkısı vardı, ‘Hey George versene borç’ diye bu durum bana bu şarkıyı hatırlatıyor. Şunu baştan söyleyelim, bulunan paranın maliyeti bize çok yüksek olacak. Neden? Çünkü Türkiye ancak yüksek faizle borç bulabiliyor. Aslında George’nin Michael’ın verdiği paralar bizim ülkemizin, bizim gençlerimizin yarınlarını esir alıyor. Ben de şimdi buradan Sayın Şimşek’e sesleniyorum: Sayın Şimşek Londra’yı, Washington’u, New York’u, Brüksel’i dolaştığınız kadar; bir de Giresun’u, Rize’yi dolaşın! Ekonomiye Amerika’daki patronların gözüyle değil Anadolu’daki garibanların gözüyle bakmayı deneyin.
Bir kere de bahçesine zirai don vurmuş çiftçimizle görüşün. Giresun’da fındıklıkta, Rize’de çaylıklarda çalışan çiftçimizle konuşun. Bakın ilgi nasıl oluyormuş, o zaman çok daha iyi göreceksiniz!’” dedi.”
Yerel
SEVGİYLE KURULAN AİLEYİ YOK SAYAMAZSINIZ

İYİ Parti Karacabey Kadın, Aile ve Sosyal Politikalar Başkanı Gözde Gelmiş, geçtiğimiz günlerde Sağlık Bakanı Sayın Kemal Memişoğlu’nun bir televizyon programında yaptığı açıklamalara istinaden yazılı bir basın açıklaması yayımladı.
Gelmiş, açıklamasında aile kavramının yalnızca biyolojik çocuk sahibi olmakla sınırlanamayacağını belirterek, “Öncelikle belirtmek isterim ki; aile, yalnızca biyolojik çocuk sahibi olmakla tanımlanabilecek bir kavram değildir. Aile; birbirine sevgiyle, saygıyla, sadakatle ve dayanışmayla bağlı olan insanların oluşturduğu kutsal bir yapıdır,” ifadelerine yer verdi.
Toplumun her kesimini kapsayan daha geniş ve kucaklayıcı bir aile tanımının önemine vurgu yapan Gelmiş, aile politikalarının çağın gerekleri doğrultusunda şekillendirilmesi gerektiğini ifade etti.
Gelmiş’in açıklaması şu şekilde;
“Geçtiğimiz günlerde Sağlık Bakanı Sayın Kemal Memişoğlu’nun bir televizyon programında yapmış olduğu açıklamalar hepimizin vicdanında derin bir yara açtı. Sayın Bakan, “Aileyi anne, baba, çocuklar oluşturur. Eğer çocuğunuz yoksa, aile olamıyorsunuz, sadece karı-koca oluyorsunuz” diyerek milyonlarca insanın hayatındaki kutsal bağları görmezden geldi.
Öncelikle belirtmek isterim ki; aile, yalnızca biyolojik çocuk sahibi olmakla tanımlanabilecek bir kavram değildir. Aile; birbirine sevgiyle, saygıyla, sadakatle ve dayanışmayla bağlı olan insanların oluşturduğu kutsal bir yapıdır. Aileyi sadece çocukla sınırlandırmak, toplumun gerçekliğine, yaşanan acılara ve insanın derin duygusal dünyasına sırt çevirmektir.
Peki soruyorum Sayın Bakan’a:
6 Şubat depremlerinde çocuklarını, torunlarını, kardeşlerini kaybeden binlerce ailenin acısı, onları birbirine daha da kenetlemedi mi?
Küçücük bedenlerin yangınlarda kül olduğu, ihmaller zinciriyle yok olan hayatların ardından birbirine tutunarak hayata devam etmeye çalışan aileler artık aile sayılmıyor mu?
Yeni doğan servislerinde ortaya çıkan kirli çetelerin ellerinde hayatını kaybeden bebeklerin anneleri ve babaları, çocuklarını kaybettikleri anda aile kimliklerini mi yitirmiş oluyorlar?
Sokak ortasında, canı sıkkın birinin öfkesine hedef olup hayatını kaybeden masum gençlerimizin ardından hayatını zifiri karanlığa bürüyen aileler, sizin gözünüzde artık eksik mi, yok mu sayılıyor?
Bugün Türkiye’de her gün artan kadına şiddet vakalarında eşini, kardeşini, annesini kaybeden nice insan var.
Bugün Türkiye’de çocuk istismarı, ihmali ve cinayetleri ne yazık ki haber bültenlerinin kanıksanan başlığı haline geldi.
Bugün Türkiye’de milyonlarca çocuk eğitim hakkına erişemiyor, yoksulluk ve geleceksizlikle mücadele ediyor.
Tüm bu yaşananlar ortadayken, devletin en üst düzey sağlık makamında oturan bir ismin, aileyi bu kadar dar, bu kadar dışlayıcı bir tanıma indirgemesi kabul edilemez!
Böylesi hassas bir konuda söylenecek her sözün, yaralı kalplere merhem olması gerekirken, yeni yaralar açması, toplumu bölmekten başka bir işe yaramaz.
Aile; evlat acısıyla kavrulmuş da olsa, birbirine tutunabilen yüreklerin oluşturduğu kutsal bir çatı, bir limandır.
Aile; evladı olmadan da birbirinin elini hayat boyu bırakmayan çiftlerdir.
Aile; kan bağı olmasa da gönül bağıyla birbirini sarıp sarmalayan insanlardır.
Toplumu ayakta tutan en temel değer olan “aile” kavramını böylesine dar bir kalıba sokmak, yalnızca çocuk sahibi olamayanları değil, çocuğunu kaybetmiş, evladını toprağa vermiş binlerce aileyi de yok saymak demektir.
Bugün devletin asli görevi; aileyi tanımlamak değil, her türlü aile yapısını koruyacak, güçlendirecek politikaları hayata geçirmek olmalıdır.
Bugün devletin görevi; kadınları yalnızlaştırmak değil, güçlendirmek olmalıdır.
Bugün devletin görevi; çocukların yaşam hakkını korumak, onların güvenliğini sağlamak, geleceğe umutla bakmalarını sağlamaktır.
Biz İYİ Parti Karacabey Kadın, Aile ve Sosyal Politikalar Başkanlığı olarak diyoruz ki:
Aile, bir evin içinde atan sevgi dolu bir kalptir.
Aile, kayıpla da, eksiklikle de, acıyla da, birbirine sımsıkı sarılarak ayakta kalabilmektir.
Ve biz, kimsenin aile tanımını kendi dar zihniyetine göre şekillendirmesine izin vermeyeceğiz!
Türkiye’nin yaralarını saracak olan şey; ayrımcılık değil, dayanışmadır.
Türkiye’nin geleceğini inşa edecek olan şey; sevgiyle kurulan ailelerin gücüdür!
Saygıyla, inatla ve sevgiyle,”
-
Bursa Bölge5 yıl ago
“Türkiye, Doğu Türkistan’a sahip çıkmalıdır”
-
Genel4 ay ago
KARACABEY BELEDİYESİ’NDE GÖREV DEĞİŞİKLİKLERİ
-
Ekonomi5 yıl ago
Sütaş’tan “Tereyağı” açıklaması
-
Bursa Bölge4 ay ago
KARACABEY AK PARTİ BURSA’DA YER BULAMADI
-
Bursa Bölge4 ay ago
CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN BURSA’DAN SESLENDİ: ASGARİ ÜCRETİN ARKASINDA DURDU BOYKOT ÇAĞRISI YAPTI
-
Bursa Bölge4 ay ago
İŞİTME HASTALARI İÇİN YENİ HİZMET DEVREYE GİRDİ
-
Bursa Bölge9 ay ago
NİLÜFER ÇAYI İÇİN İŞBİRLİĞİ
-
Bursa Bölge7 ay ago
BURTARIM 2024 İLE BURSA’DA HAYAT BULUYOR!
Warning: Undefined variable $user_ID in /home/u2093656/public_html/wp-content/themes/zox-news/comments.php on line 49
You must be logged in to post a comment Login