Bursa Bölge
“TÜRK TARIMINDA YENİ POLİTİKALARA İHTİYAÇ VAR!”

BTSO Meclis Başkanvekili, Dış Ticaret Konseyi Başkanı Murat Bayizit’ten dikkat çeken tarım açıklaması:
Bursa Ticaret ve Sanayi Odası (BTSO) Meclis Başkanvekili, Dış Ticaret Konseyi Başkanı Murat Bayizit, İngiltere Ticaret Bakanlığı tarafından, “Made in the UK, Soldtothe World” mottosuyla yeni ihracat stratejisini açıklamak amacıyla gerçekleştirilen etkinliklere katılmak için gittiği İngiltere’de Türkiye’nin tarım politikalarına ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Türk tarımının kurtulmaya değil yönetiminde yeni politikalara ihtiyaç duyulduğunu dile getiren Murat Bayizit, tarım politikalarının hemen hemen tüm devletlerin yumuşak karnı olduğunu ve politika yapıcıların her ülkede en sert eleştirilere maruz kaldığını söyledi.
Tarımın bağımlı olduğu çok fazla dış etmenin varlığına dikkat çekerek hiçbir sanayi dalının bu etmenlerden tarım kadar etkilenmediğini belirten Bayizit, “Türk tarımı için söylenebilecek en doğru cümle; baştan gömleğin düğmelerinin yanlış iliklenmiş olduğudur. Çiftçinin tanımından itibaren başlayan yanlışlıklar manzumesi, yapılan yamalarla günümüze kadar gelmiş ama pandemi ile birlikte bu yamalar artık tutmamaya başlamıştır. Bu yamalara rağmen tarımın hala bu noktada olması da tarımı yönetenlerden ziyade başta cefakar Türk çiftçisi ile şartlara rağmen bu sektörde var olmaya çalışan tarımın ve tarıma dayalı gıda işletmelerinin başarısıdır. Dünyadaki diğer ülkelerin mevcut durumları tarımsal üretim penceresinden incelendiğinde ve mukayese yapıldığında Türk Tarımı çok kötü bir seviyede olmamakla birlikte kesinlikle hak ettiği bir noktada da değildir. Hatta biraz daha ileri giderse ‘’varlık içinde yokluk’’ yaşayan bir durumdadır diyebiliriz. İşte bu noktada daha iyi nasıl oluruz diye soracak olursanız benim cevaplarım şunlar olacaktır.” şeklinde konuştu.
“Çiftçiler, toplumu besleyen emekçilerdir”
Tarımda üretim deseninin ve ölçek kararının çiftçinin inisiyatifinden çıkarılması gerektiğine vurgu yapan Murat Bayizit, sözlerini şöyle sürdürdü: “Çiftçileri toplumun, ‘zor işlerin çaresiz çalışanları’ algısından kurtarıp, ‘toplumu besleyen vazgeçilmez emekçiler’ pozisyonuna getirilmesi gerekmektedir. Bu düşünce devrimi çiftçilerin kırsaldaki konforunu şehir konforuna çıkarmakla sağlanabilir. Bunun yolu da her bir çiftçiyi kar amacı güden birer işletme olarak kabul etmekten ve bunun gereğini yapmaktan geçer. İşte o zaman çiftçilere üretim inisiyatifi verilebilir. Geleceğin tarımcıları şehir konforunda, verimlilik esasına dayalı, ölçek ekonomisi kurallarına göre kırsalda üretim yapan çiftçiler olacaktır. Türk Tarım ekosistemi bu modele göre baştan dizayn edilmelidir. Siyasetin 50 yıldır oy deposu olarak görüp hesapsızca desteklemek suretiyle tembelleştirdiği, verimliliği arttırmak bir tarafa daha çok verimsizliğe neden olan yanlış destek politikaları yerine direk çiftçiyi değil, çiftçinin üretim vizyonunu, refahını ve gelirini arttıran, verimlilik esasına göre çalışan üst yapıların fonlanmasını planlamak gerekir.”
Tarımın desteklenmesi zorunlu olan en önemli iki başlığının girdi maliyetleri ve uluslararası nakliye olduğunu bildiren Bayizit, devletin bu iki başlığı her ne pahasına olursa olsun nihai ürünün fiyatını rekabetten uzaklaştıracak noktaya gelmeyecek şekilde desteklemesi ve bunun için gerekli bütçeyi etkisi olmayan ama harcanan desteklerden ve ithalat yapılırken kesilen tarım payı fonlarından sağlaması gerektiğinin altını çizdi.
“Ülkemiz bürokrasi prangasından kurtulmalı, bürokratik engeller kaldırılmalı”
Çiftçinin zihinsel dönüşümünün sağlanmasının önemli olduğunu kaydeden Bayizit, şunları söyledi: “Güncel ve standart bir teknik eğitimin dışında finansal okuryazarlık eğitimi verilmelidir. 5 tane traktörün tüm tarım arazisinin işlenmesi için yeterli olacağı bir köyde neden 20 tane traktöre sahip olunmaması gerektiği çiftçiye iyi anlatılmalıdır. Arazilerin toplulaştırılması çalışmaları maalesef ülkemizin el freni bürokrasi prangasından kurtarılıp çok hızlı bir şekilde sonuçlandırılmalıdır. Bölgesel olmasa da her köy, her belde bir havza kabul edilip mümkünse tüm köyün tek bir üretim deseni ile verimlilik esasına dayalı üretim yapacağı bir sisteme geçilmelidir. Bunu planlamaya öncelikle masa başından kalkıp araziye çıkmakla başlamak gerekir. Türkiye’nin üretim desenine uygun olmayan hiçbir bitkisel ve hayvansal üretim desteklenmemeli ve hatta engellenmelidir. Türkiye bitkisel üretim için kullandığı ve ihtiyacı olan tohum ve fidanlarının anaçlarını ve kendine ait olan meyve-sebze fidan ve fidelerini kendisi üreten bir ülke olmalıdır. Islah çalışmalarına bugün başlansa 10 yıl süreceği unutulmamalıdır.”
“Tarımsal Birlik Fonları kurulmalı”
Meyve sebze üretiminde verimliliği, gıda güvenliğini, sürdürülebilirliği önceleyen üretim şeklini organize edecek, tarlayı piyasadan aldığı kontratlarla geriye doğru planlayan ve üretimi her daim kontrol eden dondurulmuş gıda, kurutulmuş gıda, konserve gıda gibi tarıma dayalı gıda sanayiini sadece fiziksel yapılar olarak değil nitelik, standartlar, sertifikasyon ve dünya piyasalarında kabul edilen işletmeler olarak büyütmek gerektiğini sözlerine ekleyen Murat Bayizit şöyle devam etti:
“Çiftçinin sorumluluğu tarlada başlar tarlada biter. Türk çiftçisi dünyanın en cefakar çiftçisidir. Türk çiftçisini kendisini üretim yapmaktan alı koyan ve ekonomik olarak yıpratan tüm gereksiz yapılardan ve kredi kooperatiflerinden kurtarmak gerekir. Şu anda yürürlükte olan kooperatifçilik anlayışı Türkiye’ye uygun bir model değildir. Mevcut verimsiz kooperatiflerin tamamı kapatılmalı ve yerine tamamen profesyoneller tarafından yönetilen, sermayesi üreticinin gücünden ve bu işi yapmak isteyen yatırımcılardan gelen, gücünü birlikten ve ölçek avantajından alan, ‘Tarımsal Birlik Fonları’ kurulmalıdır. Büyük sermaye şirketlerinin tarıma yatırım yapması özendirilmelidir. Bu sermaye şirketleri tarım arazilerini çiftçilerin mülkiyetinde birleştirerek onların kendi arazilerinde çalıştıkları ve kazandıkları bir modelle yönetmelidirler.” diye konuştu.
Meraların; derhal büyük ve küçükbaş hayvan yetiştirenlere kontrollü ve süreli olarak tahsis edilmesi gerektiğini ifade eden Murat Bayizit, hayvancılığın, hayvanın ağzına yem taşıyan üretim modelinden kurtarılmasının önemli olduğunu belirtti. Bayizit, Tarım Bakanlığı’nın 70 bin kişilik dev kadrosunun içerisindeki ziraat mühendislerinin şehirlerde bilgisayar başında değil, kırsalda çiftçi ile kol kola olacak şekilde konumlandırılması gerektiğini de dile getirdi.
“Bu ziraat mühendisleri ise okullarda öğrendikleri ile değil dünyanın tarım gerçekleri ile donanıp çiftçiye her daim eğitim veren neferler olmalıdır. Eğitimcinin de eğitimine şart getirilmelidir” diyen Bayizit, sözlerini şöyle sürdürdü: “Önümüzdeki yıllar özellikle temel gıda maddelerine olan ihtiyacın tavan yapacağı yıllardır. Bu sebeple başta buğday olmak üzere tahıl ve bakliyat ürünleri aynen savunma sanayiinde olduğu gibi stratejik ürün olarak kabul edilmeli ve bu ürünler sıfır ithalat hedefi ile üretilmeli, özellikle yerli tohum ve susuz tarım uygulamaları zorunlu hale getirilmelidir. Dünyanın en verimli pamuk üreten ülkesi olarak Pamuk üretimi stratejik bir üretim kabul edilmelidir. Devlet satışı planlayıp, buna göre üretimi organize etmelidir. Pamuk ve buğday gelecekte ülkemiz açısından en stratejik tarım ürünleridir. Tarım ilaçlarının ithalatı kısıtlanmalıdır. Vahşi sulamanın önlenmesi için tüm su kaynakları kontrol edilir ve yüksek kullanım halinde ücretlendirilir hale getirilmelidir.”
“Türkiye tarım ve gıda üretiminde fasoncu bir ülkedir”
Güney Marmara, Ege ve İç Anadolu Bölgesi’ne her biri en az 10 milyon m2 büyüklüğünde, hammaddeye en yakın konumda, içerisinde mevsimlik ve kalıcı tarım ve gıda işçilerinin konforlu bir şekilde yaşayabilecekleri yurtların olduğu tarım ve gıda sanayi bölgelerinin kurulmasının ve dağınık, merdiven altı tüm üreticilerin bu bölgelere uygun ödeme şartları ile yönlendirilmesinin önemine dikkat çeken Murat Bayizit, “Fındık, kestane, üzüm, incir, kayısı gibi mukayeseli üstünlüğümüz olan tarım ürünlerinin geleceği ve sürdürülebilirliği için hem saha çalışmaları hem de nihai ürün ile ilgili pazarlama çalışmaları en az on yıllık planlar dahilinde kalıcı bir devlet politikası ile yönetilmeli ve gelen hiçbir iktidar değiştirememelidir. Türkiye tarım ve gıda üretiminde fasoncu bir ülkedir. Bu son 50 yılın politikalarının bir sonucudur. Bunu değiştirmek kolay değil ama imkansız da değildir. Planlama, süre ve bu süre boyunca istikrar, sabır gerektirir. Pazarın sinir uçlarından geriye doğru tüm kurguyu baştan planlamak gerekir. Bu sektör sadece tarımcıların ve gıdacıların planlayacağı bir sektör değildir. Endüstri mühendislerinin, yazılımcıların, matematikçilerin ve hatta sosyologların da planlamaya dahil olması gereken multidisipliner bir sektör haline gelmiştir. En az savunma sanayii kadar desteklenmesi gereken bir endüstridir.” dedi.
“Ziraat fakültelerine yönelik çalışmalar yapılmalı”
2030 yılına kadar 40 milyar dolar tarım ihracatı hedefi için ihracat potansiyelinin en yüksek olduğu ülkelere sektörde en az 10 yıl satış tecrübesi olan tarım ve gıda uzmanlarının atanması ve bu uzmanların bugüne kadar toplanan tüm dataların kullanıldığı ve bize ait olan bir yazılımla ihracatçı firmalarla her daim iletişimde olması gerektiğine vurgu yapan Murat Bayizit, “Odalar, Borsalar, İhracatçılar Birlikleri’nin yapıları tarım ve gıda ihracatının kontrolü ve yönetimi açısından sadeleştirilip, bütçelerinin daha verimli kullanılması sağlanmalı ve ağır bürokrasiden kurtarılmalıdır. Mevcut ziraat fakültelerinin sayısı azaltılmalı, kalanların da yapıları revize edilmelidir. Ziraat Mühendisi enflasyonu düşürülmelidir. Tüm ziraat fakültelerinde eğitimcinin eğitiminden sonra revize müfredatlarla daha nitelikli ve yabancı dil bilen mühendisler yetiştirilmelidir. Türkiye Tarımının daha iyi olması için yapılması gerekenler bunlarla kısıtlı değil elbette. İlerleyen günlerde devamını da yazacağız. Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi ‘’ Vatanını en çok seven; görevini en iyi yapandır.’’ Vatana hizmet sadece bakan ya da bürokrat olarak değil sorumlu vatandaş olarak ta yapılır. 40 yıldır tarım ve gıda ekosisteminde emek veren bir mühendis-işadamı ve akademisyen olarak yazdıklarımız tamamen içimize kaçmış olan içimizdeki Türkiye sevdamızdandır.” şeklinde sözlerini noktaladı.
Bursa Bölge
GENÇLİK MERKEZLERİ, SINAV HAFTASINDA 24 SAAT AÇIK

Bursa Büyükşehir Belediyesi Gemlik ve Görükle Gençlik Merkezleri sınav dönemi nedeniyle 27 Haziran Cuma gününe kadar 24 saat hizmet verecek.
Okul öncesi eğitimden üniversiteye kadar eğitimin her kademesinde önemli hizmetler sunan Bursa Büyükşehir Belediyesi, sınav haftası nedeniyle Gemlik Gençlik Merkezi ve Görükle Gençlik Merkezi’nde 24 saat hizmet uygulamasını başlattı. Sınav döneminin başlamasıyla birlikte Gemlik Gençlik Merkezi 10-27 Haziran, Görükle Gençlik Merkezi ise 16-27 Haziran tarihleri arasında 7/24 açık olacak. Gençlik merkezleri, özellikle sınav dönemlerinde sabaha kadar ders çalışmak isteyen öğrencilere, konforlu ve güvenli bir ortam sunuyor. Kesintisiz hizmet uygulaması gençlerden büyük ilgi görürken, Büyükşehir Belediyesi tarafından öğrencilere sıcak çorba ikramı yapılıyor.
Bursa Bölge
ERDEM, “İLÇEMİZİN GELECEĞİNİ RİSKE ATAMAYIZ”

Mustafakemalpaşa Belediye Başkanı Şükrü Erdem, Haziran Ayı Olağan Meclis Toplantısı’nın ilk oturumunda kamuoyunda son günlerde yoğun şekilde tartışılan kapalı cezaevi iddialarıyla ilgili önemli açıklamalarda bulundu. Gündem maddelerine geçilmeden önce söz alan Başkan Erdem, ilçeye kapalı cezaevi yapılacağı yönündeki söylentilere karşı kamuoyunu bilgilendirdi ve bu iddiaların asılsız olduğunu net bir şekilde ifade etti.
“Belediyemizin yer gösterdiği iddiası tamamen asılsızdır”
İlçede son dönemde artan söylentilerin, özellikle Ağır Ceza Mahkemelerinin Mustafakemalpaşa’da kurulmasının ardından daha da yoğunlaştığını belirten Başkan Şükrü Erdem, geçmişte benzer planlamaların gündeme geldiğini ancak gerekli girişimlerle bu projelerin iptal edildiğini hatırlattı. Bazı çevrelerde, belediyenin bu yönde bir onay verdiği ya da yer tahsis ettiği yönünde iddialar bulunduğuna dikkat çeken Başkan Erdem, bu söylemlerin gerçeği yansıtmadığını belirtti.
Başkan Erdem konuşmasında “Son günlerde ilçemizin gündeminde, Mustafakemalpaşa’ya kapalı cezaevi yapılacağına dair bazı iddialar dolaşmakta. Bu söylentiler özellikle Ağır Ceza Mahkemelerinin ilçemizde kurulmasının ardından daha fazla dillendirilmeye başlandı. Daha önceki yıllarda da buna benzer bir planlama gündeme gelmiş, ancak toplumun farklı kesimlerinden gelen tepkiler ve yapılan girişimler sonucu bu plan rafa kaldırılmıştı. Bugünlerde ise belediyemizin bu yönde yer gösterdiği ya da projeye onay verdiği gibi asılsız iddialar konuşuluyor. Bunların hiçbirisinin gerçekliği yoktur.” İfadelerine yer verdi.
“Kapalı cezaevi Mustafakemalpaşa’ya uygun değil”
İlçenin geleceği açısından kapalı cezaevinin yapılmasının doğru olmayacağına inandığını dile getiren Başkan Erdem, Mustafakemalpaşa’nın turizm ve eğitim vizyonuna vurgu yaptı. Termal turizm ve eğitim yatırımları gibi ilçeye katma değer sağlayacak projelere odaklandıklarını belirten Erdem, cezaevi gibi yapılarla anılan bir ilçe görüntüsünün, uzun vadede sosyal ve kültürel yapıya zarar vereceğini ifade etti.
Başkan Erdem “İlçemize termal turizm, eğitim turizmi gibi yatırımlar kazandırmak için büyük bir çaba gösterirken, kapalı cezaevi gibi bir projeye sıcak bakmamız asla mümkün değildir. Bu konunun bazı kesimlerce ekonomik bir fırsat olarak görülmesi mümkün olabilir; ancak biz meseleye sadece ekonomik açıdan değil, sosyal ve kültürel açıdan da bakmak zorundayız. Yaşanabilirliği kaybettiğimiz noktada, kazanılacak hiçbir ekonomik değer kalıcı bir fayda sağlamaz. Bizler, ilçemizin sosyal dokusunu koruyarak gelişmesini sağlamakla yükümlüyüz.” Dedi.
Açıklamasında Mustafakemalpaşa’nın potansiyelini yüksek tutacak, gençleri ilçeye çekecek eğitim yatırımlarına vurgu yapan Başkan Erdem, belediye olarak önceliklerinin sosyal gelişimi destekleyecek projeler olduğunu dile getirdi.
Bursa Bölge
BURSA’DA DEPREM RİSKİNE KARŞI GÜÇLÜ ADIMLAR

Bursa Büyükşehir Belediyesi tarafından yürütülen ‘Deprem Risk Azaltma ve Önleme Planlama Projesi’ kapsamında yapılan çalışmalar, JICA Türkiye Ofisi ve JICA uzman ekibi tarafından BUSKİ, AFAD, DSİ ve Büyükşehir Belediyesi’nin teknik personeliyle paylaşıldı.
Birinci derece deprem kuşağında yer alan Bursa’nın dirençli ve sürdürülebilir bir kent olması adına çalışmalarını sürdüren Büyükşehir Belediyesi, JICA ile yürüttüğü ‘Deprem Risk Azaltma ve Önleme Planlaması Projesi’ni tüm hızıyla sürdürüyor. Bu kapsamda BUSKİ Konferans Salonu’nda gerçekleştirilen etkinlikte, JICA Türkiye Ofisi ve JICA uzman ekibi tarafından BUSKİ, AFAD, DSİ ve Büyükşehir Belediyesi’nin teknik personeline, yapılan çalışmalar anlatıldı. Programda, Deprem ve Zemin İnceleme Şube Müdürlüğü tarafından yürütülen ‘Tehlike ve Risk Analizleri, Kentsel Dirençlilik Planın Hazırlanması ve Kentsel Dirençlilik Planı’nın uygulanmasını içeren senaryo depremler ele alındı. Kentin farklı bölgelerinde ve altyapı sistemlerinde meydana gelebilecek hasar olasılıkları detaylı biçimde tespit edildi ve olası riskler katılımcılarla paylaşıldı.
Seminere çevrimiçi ve fiziksel katılım sağlayan Japon uzmanlar, Japonya’nın altyapı için depremle mücadelede kullandığı ileri düzey ürün ve teknolojilere dair kapsamlı bilgiler sundu. Dayanıklı altyapı tasarımları hakkında da örnekler veren uzmanlar, Bursa’daki kentsel dirençlilik planının oluşturulmasında aktif olarak yer aldıklarını belirtti. Özellikle su kaynakları yönetimi ve kanalizasyon hattı bağlantı sistemleri üzerinde teknik çalışmalar yürüttüklerini dile getiren uzmanlar, afet durumlarında bu sistemlerin hayati önem taşıdığını, bu nedenle planlamanın sadece bugünü değil, gelecekteki olası afet senaryolarını da kapsayacak şekilde yapılması gerektiğini vurguladı. Katılımcılar, JICA tarafından sunulan teknolojiler hakkında sorular sorarak detaylı bilgi aldı ve fikir alışverişinde bulundu.
Çevre Koruma ve Kontrol Dairesi Başkanı ve BUSKİ Genel Müdür Yardımcısı Ali Alper Makam, Bursa’nın aktif fay hatları üzerinde yer aldığını ve bu nedenle olası bir depreme karşı hazırlıklı olmanın bir zorunluluk olduğunu vurguladı. Deprem riskinin sadece binaları değil, tüm kentsel altyapıyı tehdit ettiğini söyleyen Makam, “Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey’in öncülüğünde hazırlık sürecimizi sadece yapı güvenliğiyle sınırlı tutmuyoruz. Aynı zamanda altyapı sistemlerimizi de kapsayan geniş çaplı analizlerle destekliyoruz. Kentsel dirençliliği sadece bir plan değil, aynı zamanda sürdürülebilir bir yaşam stratejisi olarak ele alıyoruz. Bursa’nın dirençli bir kent haline gelmesi yolunda atılan bu adım, kenti sadece olası depremlere karşı değil, her türlü afet senaryosuna karşı hazırlıklı hale getirmeyi amaçlıyor” dedi.
-
Bursa Bölge5 yıl ago
“Türkiye, Doğu Türkistan’a sahip çıkmalıdır”
-
Genel5 ay ago
KARACABEY BELEDİYESİ’NDE GÖREV DEĞİŞİKLİKLERİ
-
Bursa Bölge5 ay ago
KARACABEY AK PARTİ BURSA’DA YER BULAMADI
-
Ekonomi5 yıl ago
Sütaş’tan “Tereyağı” açıklaması
-
Bursa Bölge5 ay ago
CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN BURSA’DAN SESLENDİ: ASGARİ ÜCRETİN ARKASINDA DURDU BOYKOT ÇAĞRISI YAPTI
-
Bursa Bölge5 ay ago
İŞİTME HASTALARI İÇİN YENİ HİZMET DEVREYE GİRDİ
-
Genel6 ay ago
TÜRKSAT 6A, 42 DERECE DOĞU YÖRÜNGESİNE GİDİYOR
-
Bursa Bölge8 ay ago
BURTARIM 2024 İLE BURSA’DA HAYAT BULUYOR!
Warning: Undefined variable $user_ID in /home/u2093656/public_html/wp-content/themes/zox-news/comments.php on line 49
You must be logged in to post a comment Login