Hayrettin Bulut
Merhaba değerli okurlarım, bugün de sizlere dini günlerimizden ve dini bayramlarımızdan bahsedeceğiz.
Kıymetli okurlarım, bütün dünya insanlığın olduğu gibi bizim de vazgeçilmez kutsallarımız var. Ve bunlardan birisi de onbir ayın sultanı mübarek Ramazan ayıdır. Bu ay yılın en verimli, en bereketli, en makbul ayı kabul edilir.
Nedenine gelince; bu ayda yardımlaşma, fakir-fukara ve garibanı gözetme daha doğrusu aşağıdan yukarı, yukarıdan aşağı bakmaktır. Yani kendinden yukarıdakilerini görmek ve kendinden aşağıdakileri görmektir! Biz Müslüman toplumu olarak yardımlaşmayı, dayanışmayı severiz, çok da iyi yaparız.
Önderimiz, büyüğümüz, Peygamber Efendimiz şöyle buyuruyor; “Ey inananlar, kendinizden ve ailenizden yaşadığınız toplumda insanları dilinden, dininden, renginden, fakirlik ve zenginlikten dolayı yadırgamayınız. Kısmeti veren, nasibi veren Allah’tır. Verdiği gibi bir günde alır. Dünya malına güvenmeyiniz. Çünkü ebediyete göçtüğümüzde dünya malı dünyada kalır, orada herkes eşittir, şartlar aynıdır.”
Değerli okurlarım; bizim kutsallarımız kitabımız Kur’an, mübarek günlerimiz, mübarek bayramlarımız, camimiz, bayrağımız, milliyetimiz, insanlığımız ve ailemiz bizler için önemlidir. Bunlardan bahsetmişken bin aydan daha hayırlı olan Ramazan ayını geride bıraktık. Bu ayın önemi insanlık arasında yardımlaşma, dayanışma ve paylaşmadır. Her daim kendinden başkasını düşünenlere ne mutlu…!
Sağ elin verdiğini sol el görmeden yapılan hayır makbuldür. Yine bir vecizede şöyle deniyor; Oruç tut sıhhat bul! Çok önemli bir kavram. Hem dinen, hem de sağlık açısından yaşamsal bir olgudur.
Ramazan ayı ve bu kıymetli ayın içindeki Kadir Gecesi ile mübarek Ramazan Bayramı dünya İslam alemine mübarek ve hayırlı olsun.Böyle güzel ve kutsal günlerin kıymetini bilelim.
Eski bayramları da anmadan geçemeyiz. Eskiden köylerde, küçük kasabalarda yaşarken akrabalık bağları, örf ve adetler biraz daha kuvvetliydi. Biz çocukken akşamdan bir sürü hazırlıklar yapardık. Günler önceden şehre gider, kendimize pantolon, gömlek, ayakkabı alırdık. Rahmetli babam, ‘Gidin oğlum falan dükkana, Yusuf Bey amcanıza selam söyleyin, ne istiyorsanız alın, benim hesaba yazsın’ derdi. Ama işte çocuk 9 tane olunca tabi haliyle işler paraya dayanıyor. Bu güzel günde bizi mağdur etmeden, ne istediysek alırdı babamız.
Mahallede arkadaşlarımızla sabah ezanının okunacağı ve bayramın başlayacağı ana kadar yatmazdık. Gözler pencerede, perdeler aralanmış olurdu. Kış ayında isek lapa lapa yağan karda, yazınsa ılık ılık esen rüzgarlarda sabahı beklerdik. Annem derdi; ‘Oğlum yatın uyuyun sabahleyin bayram var.’ Ancak biz hiç dinlemeden bayrama akşamdan başlardık. Annem de konuşturur o maharetli ellerini pilavlar, börekler, el açma baklavalar ve yanında ayranlar dolar taşardı.
Avlumuz adeta gelip gidenlerle dolardı. Bayramlarda yaşlılarımızın, büyüklerimizin ellerini öper, ziyaretler yapardık ve bize verdikleri çeşitli hediyelerle mutlu olurduk.
O günün şartlarında elimize geçenler bizi mutlu ederdi. Şimdi biraz daha dünya hızla gelişiyor, şehirler büyüyor, insanlar geçim sıkıntısından dolayı şehirlere göç ediyor. Biraz örf ve adetler de kaybolmaya yüz tutmuş gibi duruyor. Şimdi bundan bahsetmeden de geçemeyeceğim.
Muhakkak bütün babalar ve bütün anneler çok değerlidir. Herkes için annesi ve babası büyük bir kahramandır. Bizim için de, benim için de öyledir. Babam mahallesinde sevilen sayılan bir insandı. Bayramda bizim avlu dolar taşardı. Yaşlısından, gencinden, hanımından, kızından, çocuğundan herkes babamın bayramını kutlamaya gelirdi. Babamın ayağında körüklü çizmeleri, köstekli zincirli saati, başında siyah bir fötr şapka ile halı yastığa dayalı otururdu sedirinde. Duvarda asılı gümüş kamçısı o günün şartlarında en güzel ulaşım aracıydı. Tabii ki at işlemeli halı heybesi de duvarda asılı dururdu. Ah nerede kaldı eski günler, eski bayramlar… Keşke hep çocuk kalsaydık.
Bu vesileyse tüm Müslüman aleminin mübarek Ramazan Bayramı’nı bir kez daha canı gönülden kutlarım. Ramazan Bayramı’nız mübarek olsun.