İsmail Hakkı Özsarı
Kölelik, köle ticareti, zulüm düzeni 16. yüzyılda mı kaldı zannediyorsunuz? Sadece adı değişmiş, çeşitli kılıklara bürünmüş onlarca kölelik aramızda dolaşıyor: Kadın ticareti, çocuk ticareti, kandırılmış insan ticareti, organ ticareti…
Daha önce yaşadık, bir yılbaşı akşamı 39 cana kıyan bir köle. Köle diyorum çünkü bu katil sözüm ona inançları uğruna köleleştirilmiş. Hem para karşılığı, hem de kutsal dinimiz Müslümanlık alet edilerek… Yetmemiş, kendisinin bu köleliğinin bedeli olarak hizmetine üç kadın köle verilmiş.
İş hayatına bakıverin; işçilik taşeronlaşmış. Örgütlenmek neredeyse suç sayılıyor. Şu Soma faciasını bir türlü unutamıyorum. Bilirkişilerin söylediklerine göre ölümlerin en önemli nedeni çalışmayan ve çok ucuz olan gaz maskeleriymiş. Otuz liralık işe yaramaz bu maskeleri işçisine reva görenlerin, İstanbul’un göbeğine gökdelenleri nasıl dikiverdiklerine tanık oluyoruz.
Oysa bizim Peygamberimizin: “Yanınızda çalıştırdığınız kimseye, yediğinden yedir, giydiğinden giydir” sözü insana, emeğe ne kadar çok değer verilmesini anlatır. Emeği sömürenler, sömürülen emekler üzerinden servetlerine servet katanlar ve de bunlara göz yumanlar, Peygamberimizin bu hadisinden haberiniz yok mudur?
Ne zamandan beri ‘takdiri insani’nin yani insan takdirinin adı ‘takdiri ilahi’ olmuş? Çok yazık! Maden ocağı kazaları, trafik kazaları, inşaat kazaları Fransa’da, Almanya’da neden bu kadar çok olmuyor da hep Müslüman ülkelerde oluyor diye soran akıl yanlış mı yapmış olur? Sümme Haşa biri çıkıp da Allah-Müslüman düşmanı mı ki bu türden ölümler hep Müslüman ülkelerde oluyor diye sorsa nasıl kalkarlar bu sorunun altından?
Sevgili okurlarım;
Bugüne değin dinimi ve diğer dinleri öğrenmeye çalıştım. Öğrenmeye de devam edeceğim. Vardığım sonuçları sizlerle paylaşayım:
Din siyasete malzeme yapılmamalı, din işlenen suçlara kılıf olmalı, din yapılan yanlışlara, işlenen günahlara örtü olmamalı. Çünkü din zalime ve zulme karşı çıkılmasını emreder.
Tüm dinlerin ortak amacı ‘sana yapılmasını istemediğin bir şeyi başkasına yapmaman gerektiğidir.’ Şimdi soruyorum sevgili din görevlileri, insan takdiri sonucu zarar gören insanlara sabır tavsiye ediyorsunuz. Haklısınız. Acaba yanlış yapanlara da “Hakkı” tavsiye edip sorumluluklarını anımsatıyor musunuz?
Verdiğiniz çiçeğin kokusu elinizde kalır
İki dağcı Himalayalar’ın zirvesine tırmanmak için acele ediyorlardı. Bu nedenle de hızlı yürümek zorundaydılar. Çünkü hava çok soğuktu. Donma tehlikesi yaşıyorlardı. Yürürlerken karların içinde gömülü bir başka dağcı gördüler.
Biri diğerine seslendi: “Haydi ona yardım edelim. Kendisini kamp yerine götürelim.”
Diğeri bu öneriye karşı çıkarak: “Böyle bir şey yapmamız bizim hayatımız açısından çok tehlikeli olur. Yaşayıp yaşamadığı bile belli olmayan bir adamı kurtarmak için kendi hayatımızı tehlikeye atamayız. İlk yardımda en basit kural budur: kendi yaşamını tehlikeye atmayacaksın!”
Arkadaşının bu sözlerine katılmayan yardımsever, karlar içinde yatan adama yönelir. Adamı sırtına alır ve taşımaya başlar. Bu arada diğer arkadaşı kendisini beklememiş ve çoktan kampa doğru yola çıkmıştır. Karlara saplanan adam, kendisini taşıyan dağcının vücut sıcaklığı ile kendisine gelir. Onu taşıyan dağcı da aşırı çaba gösterdiği için ısınır ve donmaktan kurtulur.
Bu arada kamp yerine varmak üzereyken yerde yüzüstü karlara saplanmış birisini görürler. Bu adam az önce kendilerini yalnız bırakarak yola çıkan arkadaşlarıdır. Soğuğa dayanamayıp, kamp yerine varamadan yolda donarak ölmüştür.
Sevgili okurlarım, kıssadan hisse unutmayın, başkasına vereceğiniz bir çiçeğin kokusu elinizde kalır…