Canan Ekinci Yılmaz’ın Kaleminden
Bursa istikametinden gelip Karacabey’e girdiğinizde dümdüz ilerlerseniz Cumhuriyet Alanı’na ulaşırsınız. Alana yaklaştığınızda meydanda sizi bir Gulyabani karşılar. Karacabey Belediyesi’nin camlı binası…
1990 yılında yerli yerinde bıraktığım eski belediye binası, daha sonra yıkılarak yerine bu modern(!) bina yapılmış. (Erol Onur dönemi. 1994-2004)
Karacabey Belediye binasının Karacabey ile olan uyumuna(!) gıcık olan bir tek ben değilimdir diye ilk olarak belediye binası ile girdim söze.
Eski belediye binası, o dönemde belediye reisi olan İbrahim Bey tarafından 1933 yılında açılmış. 14 Eylül 1922’de Yunanlar kaçarken bütün Karacabey’i ateşe verdikleri için daha önceki belediye binası ortada yok.
Kurtuluşun ardından Karacabey, adeta küllerinden doğarak, güzel bir planla yeniden şehirleştirilmiş.
Sekiz yolun kavuştuğu Cumhuriyet Alanı’na iki katlı, merdivenli girişli, yanları yumuşak dönüşlü, üst katı boydan boya balkonlu, kiremit çatılı şirin mi şirin bir belediye binası yapılmış. Lakin bu güzel bina yıkılıp da yerine yapılan yeni bina öyle kötü görünüyor ki, gıcık olmamak elde değil.
Nasıl kıydılarsa…
1963’ten önce Cumhuriyet Alanı ortasında hemzemin bir “daire” yer alıyor. Daha sonra buraya heykeltıraş Nusret Suman’ın hazırladığı Atatürk heykeli yerleştirilmiş ve anıt, Karacabey’in kurtuluş gününe ithafen 14 Eylül 1963’te törenle açılmış.
Daha sonra Mustafakemalpaşalı Necati İnci’nin çalışması olan (atlı) heykel ile değiştirilmiş. (Eski heykel Yeniköy’de.)
Neyse ki yine bir Cumhuriyet dönemi yapısı olan Hükümet binası yerinde duruyor ve şimdilerde yenileniyor.
Belediye binası da eski mimarisine uygun inşa edilip, belediye tüm birimleriyle “otoparkı olan” bir yere taşınabilir aslında. Yeni yerleşimler ya eskiyen ve köhneyenlerin yerine ya da verimsiz, kayaç arazilere yönlendirilebilir.
Cumhuriyet Alanı Karacabey’in vitrini olabilir. Hem kent sakinine hem de dışarıdan gelenlere parmak ısırtabilir. Şehir hafızasının korunması için kıymetli binaların korunması taraftarıyım. Karacabey, M.Ö. 12’nci yüzyıla kadar giden bir tarihe sahip.
2 Ağustos 2013 tarihinde yayımlanan bir haberde, 2014 yerel seçimlerinde Karacabey Belediyesi başkanlığı için adaylığını koyan eski başkan Ergün Koç, “Belediye Binası’nı yıkmadan ölürsem gözlerim açık gider!” demiş ve Karacabey’deki çarpık yapılaşmaya dikkat çekmiş. 2023 tarihine geldiğimizde Ergün Koç’un belediye başkanı olmadığını, Karacabey’in içinin de “Fransız Balkonlu” apartmanlarla dolduğunu görüyoruz. Kısacası, ülkenin betonlaştırılması üzerine uygulanan politikalardan Karacabey de nasibini almış.
Malum, bir şehrin karakteri, özü ve kökü olur. Değerli binalar yıkıldıkça hafıza da, karakter de, öz de yok oluyor. Zaten Yunan zulmü görmüş, yanmış ve yeniden yapılanmış bir şehir Karacabey, ki pek çoğumuzun dedesi ninesi bu yapılanmada birer tuğla olmuşlardır, bu özü daha fazla değiştirmeye kimsenin hakkı yok, değil mi?