Yazarlar
KÖY KORUCULUĞU VE KÖY KAHYALARI

Türkiye, 12 Kasım 2012 yılında 6360 sayılı kanunla büyükşehir belediyeciliği ile tanışmış oldu. Bu yasa gereğince büyükşehirlerin kapsamına giren ilçelerin belediyeleri ve köyleri hizmet alma ve altyapı çalışmaları tümüyle büyükşehir belediyeleri tarafından yürütülecekti.
İlk bakışta bu değişikliğin, köy muhtarlıklarının sadece il özel idaresinde kendilerine ayrılan kaynaklarla yürütmeye çalıştıkları hizmetlerin belediye eliyle yapılacak olması nedeniyle, köylere ve köyde yaşamını sürdüren halkımızın günlük yaşamına önemli kolaylıklar ve rahatlıklar getireceği varsayıldı.
Ama icraatta pek de öyle olmadı.
Yasa, köy tüzel kişiliğine ait taşınmazların ve halkın kullandığı bütün sosyal tesis ve arazilerin muhtarlıklardan alınarak belediyelere devri neticesinde, köylerin kendi iradeleriyle köy yararına bir şeyler yapmaları imkânsız hale getirildi. Köy muhtarlarını halk seçmesine rağmen, muhtarların köyüne hizmet etmesi ve köy halkı ile planlayarak bir şeyler yapması neredeyse imkânsız hale geldi.
Köy muhtarlık sistemi, belediye bürokrasisinden rica ve minnet ile bir şeyler koparabilirse koparacağı, belediye bürokrasisiyle kuracağı ilişkinin düzeyine kaldı. Bu da köyler arasında eşit hizmet alımını, hizmetin eşit paylaşımını imkânsız hale getirdi.
Çöplerin toplanması, köy hizmet binalarının bakım ve onarımları, köy sosyal tesislerinin temiz ve hijyenik şekilde hizmet vermesi bu yasanın olumlu yanları arasında yer alsa da; köylerin mahalleye dönüştürülüp kendi öz kaynaklarının ellerinden alınması, köylerde yaşayan halkımızın her şeyi belediyelerden beklemesine sebep oldu.
Bu durum, köylerimizdeki imece geleneğini ortadan kaldırdı. Köy halklarının yardımlaşma ve dayanışma içinde sürdürdüğü geleneklerin bir kenara bırakılmasına sebep oldu. “Mallarımızı, mülklerimizi belediyeler elimizden aldı; hizmeti de onlar yapsın!” serzenişleriyle köylerdeki birçok gelenek ortadan kalktı. Zannımca bunların başında da köy koruculuğu ve kahyalık gelir.
Bugünlerde Karacabey’in gündemine oturan büyükşehir yasasıyla, zaten eski geleneksel işlevlerinden çok uzak, maaşlarını belediyelerin verdiği -onu da yarım maaş olarak ödediği- hizmetli sistemi, pek de işe yaramamış; eski sistem köy koruculuğunu mumla aratır olmuştur. Çünkü eski köy korucuları maaşlarını köy bütçesinden alır, muhtarlık bütçesi yetmeyince maaşları bütün köy halkı tarafından “salmalarla” toplanan paralardan ödenirdi.
Korucular, köy muhtarına ve köy halkına karşı bir işçi-işveren ilişkisi çerçevesinde hizmet verirdi. Köy korucusu, kendisine zimmetli silahıyla aynı zamanda köyün ve köy halkının güvenliğinden sorumlu tutulur; köye gelen devlet erkânı ve misafirlerle de ilgilenirdi. Şimdi köylerde böyle bir muhatap bulana aşk olsun!
Köy korucularının görevleri gece 24.00’te başlar, sabah namazına kadar köye gireni çıkanı gözetler, köy halkının huzurlu ve güvenli bir uyku uyumasını sağlardı. Köylü vatandaş bilirdi ki; köydeki hayvanına, ekipmanına gelecek bir saldırı ve hırsızlıkta, uyumayan bir korucusu, köyü bekleyen bir bekçisi var.
Bir de köylerin kahyaları vardı. Yine, ücretini köy halkının ortaklaşa ödediği; köyün bütün sosyal hizmetlerini gören, köylerimizin temizliğinden köye gelen misafirlerin ağırlanmasını sağlayan kahyalar, köy muhtarlarının sağ kollarıydı. Köy okullarının temizlenmesi de onların asli görevleri arasındaydı. Şimdi ara ki bulasın!
Büyükşehir yasasıyla köylerimizin niteliği mahalle oldu. Belki… Ama ne korucuları kaldı ne de kahyaları. Ellerinde ne varsa, hepsi alındı. Kaderleri, acı ama gerçek, belediyelerin eline kaldı.
Köylerin hizmeti ise yine kendilerine kaldı …
Kamuoyunun Takdirine
Yazarlar
BEĞENİLMEKTEN ÖTE: İNSAN NEDEN KABUL GÖRMEK İSTER?

Sosyal medyada paylaştığımız bir fotoğrafa gelen beğeni sayısı, yaptığı olumlu davranışta aferin bekleyen çocuk, toplum içinde kendi fikrimizi belirtmekten korkmak, bir arkadaşımızın bizi ne kadar onayladığı ya da toplum içinde nasıl algılandığımız … Farkında olalım ya da olmayalım, insan olarak hepimiz bir yerlerde “onaylanmak” istiyoruz. Bu yalnızca bir ego meselesi değil; bu, ruhsal yapımızın en temel taşlarından biri olan kabul görme ihtiyacı ile doğrudan ilgili. İnsan olarak doğamız gereği sosyal varlıklarız ve kimlik gelişiminden itibaren birçok alanda kabul görmeye ihtiyaç duyarız. Özellikle erken çocukluk yıllarımızda kurulan ilişkilerde sevgi ve onayla karşılaşmak, kendilik değerimizin inşasında temel rol oynar. Bu ihtiyaç yaşam boyu sürer; çünkü kabul görmek, “ben yeterliyim” duygusunu besler. Bu yüzden bireyler fark etmeden başkalarının beklentilerine göre şekillenebilir, kendi fikirlerini bastırabilir. Onay almak uğruna “kendisi olmayan” davranışlar sergileyebilir. Gülümsediği hâlde içten içe kırgın olan, hayır diyemediği için tükenen birçok insanın ortak noktası, aslında yalnızca görülmek ve kabul edilmek istemesidir.
Psikolojide bu ihtiyaç, bireyin benlik gelişiminde oldukça merkezi bir yer tutar. Özellikle gelişim psikolojisi kuramlarına göre, çocukluk döneminde bakım verenlerin çocuğa sunduğu sevgi ve onay, çocuğun “ben değerliyim” algısını inşa eder. Ancak bu sevgi çoğu zaman koşulludur ve çocuk, sadece “uslu olduğunda”, “başarı gösterdiğinde” ya da “ebeveynin beklentilerine uyduğunda” takdir edilir. Bu da çocuğun zihnine şu temel inancı yerleştirir: “Sevilmek için bir şeyleri hak etmeliyim.” Psikanalitik kuramda buna “koşullu benlik” denir; kişi zamanla öz benliğinden uzaklaşıp, toplumun onaylayacağı bir “ideal benlik” kurgular. Aslında tam olarak yetişkinlikte onay arama davranışımızın kökeni de buraya uzanır. Sürekli birilerine “yeterli” ya da “doğru” olduğumuzu kanıtlama çabamız, bir zamanlar koşullu olarak aldığımız sevginin izlerini taşır. Ve bu durum sadece bireysel değil, kültürel bir gerçekliktir. Kolektif toplumlarda “başkaları ne der?” cümlesi, bireyin içsel ihtiyaçlarının önüne geçer. Onaylanmak, sevilmenin şartı hâline gelir.
Carl Rogers’ın da belirttiği gibi, insanın psikolojik olarak sağlıklı gelişimi için koşulsuz olumlu kabule ihtiyaç vardır. Ancak gerçek hayat her zaman bu kadar ideal değildir. Bu noktada Carl Jung’un da dediği gibi, “Kabul edilmediğimiz yerde iyileşemeyiz.” Bu yalnızca başkalarından değil, kendimizi de kabul görmemiz gerektiğini hatırlatır. Çünkü içsel barış, dışarıdan gelen onaya değil, içeride kurulan şefkatli diyaloğa bağlıdır.
Peki çözüm nedir?
Kabul görmek istemek bizim insani olarak en temel ihtiyacımızdır. Sevildiğimizi bilmek, değerli hissetmek ve ait olmak, ruhsal sağlığımızın temel taşlarını oluşturur. Bu ihtiyaç asla “yanlış” ya da “zayıflık” değildir. Ancak bu ihtiyaç hayatımızın merkezine yerleştiğimizde ve tüm kararlarımızı belirlemeye başladığında, benliğimizi yavaşça başkalarının ellerine bırakırız. Kendi değerimizi, aldığımız alkışlarla ölçmeye, kendimizi bir başkasının gözünden tanımlamaya başlarız. Burada bireyin, kendi iç sesini oluşturmaya ve onayı önce kendinden almayı öğrenmeye ihtiyacı vardır. Onay bir ihtiyaç olabilir, ama bağımlılık hâline geldiğinde özdeğerimizi tehdit eder ve kendi içsel onayımızı aramaya başladığımızda, başkalarının onayı bir ihtiyaç değil yalnızca bir yankı olur.
Yazarlar
İTİBAR

İtibar, saygı görme, değerli bulunma, güvenilir olma demektir. İtibar sayesinde saygı gösterilen, değer verilen, istenen, göz önünde tutulan, hesaba katılan ve güven duyulan kişi olma durumu ortaya çıkar. İtibar oluşturmak ya da itibar kazanmak; tutarlı davranma ve bir karakter bütünlüğüne sahip olma sonucunda gerçekleşir. İtibar göz ardı edilemeyecek kadar önemlidir.
Kulun Allah katındaki değeri, toplum nezdindeki itibarıyla da anlaşılır. İtibarı zedeleyen çıkar, menfaat, hesap, fesat, ikiyüzlülük gibi davranışlar da kişinin kimliğinin yansımasıdır. En büyük servet itibar sahibi olmaktır. İtibarsız servetin, şöhretin ve yaşamın hiçbir anlamı yoktur.
Değerli olmak, itibarlı kalmak, onurlu yaşamak, şahsiyeti korumak önemlidir. Timsah gözyaşları dökerek onur korunamaz. Yapmacık davranışlarla şahsiyet oluşturulamaz. Çıkarcı yaklaşımlarla itibar inşa edilemez. Kişiyi adam yapan fıtrat üzere yaşamasıdır. Adamı “Âdem” yapan, vahyin ilkelerine uygun bir hayat tarzı tercih etmesidir. Onurlu bir hayat, insanın tüm yaşamını itibar sahibi olarak geçirmesiyle olur. İnsan hayatında güven duyulan, itibar edilen ve sözü dinlenen bir birey olmalıdır.
Her kişinin toplumda mutlaka bir karşılığı vardır. İtibarlı insanlar toplumda karşılık bulmuş kişilerdir. Edebiyattan, sanata, ekonomiden siyasete, eğitimden kültüre spordan bilime kadar her alanda yer etmiş nice itibarlı insanımız bulunmaktadır.
İtibarınızı korumanız için kendinizi sürekli geliştirmelisiniz. Yeni beceriler öğrenin, kendinizi geliştirin ve başarılarınızın farkına varın. Çünkü İnsan itibarı için yaşar.
Bazıları itibarın parayla, mevki ile makamla şan ve şöhret ile kazanılacağını zannederler. Şimdi mal mülk para kimdeyse itibar onda öyle mi? Şeyh Edebali demiştir ki: ‘’Üç kişiye acıyın. Cahiller arasındaki âlime, zenginken fakir düşene, hatırlı iken itibarını kaybedene.’’
Son söz olarak; kimseye hak ettiğinden daha fazla itibar etmeyin.
Yazarlar
GELMEYEN TREN İÇİN KAMULAŞTIRMA KRİZİ

Geçtiğimiz dönemde Bilecik ile Bandırma arasında yapımına başlanan Hızlı Tren çalışmaları devam ederken, Karacabey’in kırsal mahallelerinden geçecek demir yolunun inşaatı için 3 yıl önce kamulaştırmalar yapılmış ve 2 yıl önce de arazi sahiplerine bedelleri ödenmişti. Ancak, bölgede yapılan zemin etüdü çalışmalarında bazı sorunlar ortaya çıktı. Bu gelişme sonrası, köylülere ödenen kamulaştırma bedellerinin faiziyle birlikte geri alınacağına dair söylentiler gündeme geldi.
Konuyla ilgili olarak, Bursa’nın etkili kalemlerinden Ahmet Emin Yılmaz, Olay Gazetesi’nde yayımlanan yazısında yaşanan durumu derinlemesine araştırarak kaleme aldı. Yılmaz, yazısında bölgedeki vatandaşların yaşadığı mağduriyetin yanı sıra, hızlı trenin son durumu hakkında da bilgilendirmelerde bulundu. Ahmet Emin Yılmaz köşesinde “Hızlı trenin… Bursa-Yenişehir-Osmaneli etabında inşaat devam ediyor. Gelen haberler de heyecanı arttırıyor. Çünkü, bu yılın sonunda inşaatın, önümüzdeki yılın ortasına kadar da test sürüşlerinin tamamlanmasını bekliyoruz.
Ulaştırma Bakanlığı Önceliği Bursa-Yenişehir-Osmaneli hattına verirken; bu inşaatın bitmesinden sonra Bursa-Karacabey-Bandırma hattına başlanacağını duyurdu.
Yine de Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı Altyapı Yatırımları Genel Müdürlüğü tarafından proje çalışmaları devam ettirildi. 95 kilometrelik hat üzerinde TEKNOSAB ve Karacabey’de iki istasyon olması kararlaştırıldı.
Dahası Karacabey İstasyonu ve oraya kadar olan hat çalışmaları için yine Karacabey Hürriyet Köyü’nde şantiye kuruldu.
Güzergahı ve istasyon yerleri belirlendi, tünel ve köprü projelendirildi, hattın geçeceği araziler kamulaştırıldı, vatandaşa da ödemeleri tamamlandı.
Tam da Bursa-Yenişehir-Osmaneli inşaatı biterken, Bursa-Karacabey-Bandırma Hattı önünde engel kalmadığı düşünülürken haber Karacabey’den geldi.
Söylenen şu:“Karacabey’de demiryolu hattının geçeceği güzergahtaki köylerde kamulaştırmalar 3 yıl önce yapıldı, 2 yıl önce de arazi sahiplerine bedelleri ödendi. Şimdi o ödemelerin geri alınacağı konuşuluyor.”
Araştırınca şunu öğrendik:
Bursa-Karacabey-Bandırma güzergahında, özellikle Bursa-Karacabey arasındaki arazilerde zemin etüdü çalışmalarında ciddi sorunlar çıkmış.
Tren hattı için sağlam zemin ilk koşul olduğundan, güzergah değişikliği gündeme gelmiş.
Gerçi, henüz karara bağlanmış değil, fakat Ankara’nın önünde bu değerlendirme var. Güzergah değişirse, arazi sahiplerinden kamulaştırma bedelleri geri istenecek.
Ne var ki 2 yıl önce parayı alanlar harcayıp bitirdikleri için, gelmeyen tren için olmayan kamulaştırma krizi çıktı.
Vatandaş “2 yıl önce alıp bitirdiği kamulaştırma parasını nasıl geri ödeyeceğini” kara kara düşünüyor.
Gemlik Treni’nin yolunu TOGG kesti!
Projeye göre, hızlı trenin Balat’taki Bursa Garı’ndan başlayacak hatla Gemlik’e ulaşmak için proje hazırlandı.
Buna göre, Dereçavuş-Ahmetbey -Gündoğdu-Kurşunlu güzergahından 22 kilometrelik hatla Gemlik’e ulaşılacaktı.
Ne var ki, Bu hat üzerinde, eski Askeri Hara’nın bir bölümüne TOGG fabrikası yapılınca trenin önü kesildi ve proje durdu.
Şimdi Hara arazisinde tren için formül aranıyor.”
-
Bursa Bölge5 yıl ago
“Türkiye, Doğu Türkistan’a sahip çıkmalıdır”
-
Genel3 ay ago
KARACABEY BELEDİYESİ’NDE GÖREV DEĞİŞİKLİKLERİ
-
Ekonomi5 yıl ago
Sütaş’tan “Tereyağı” açıklaması
-
Bursa Bölge4 ay ago
KARACABEY AK PARTİ BURSA’DA YER BULAMADI
-
Bursa Bölge3 ay ago
İŞİTME HASTALARI İÇİN YENİ HİZMET DEVREYE GİRDİ
-
Bursa Bölge4 ay ago
CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN BURSA’DAN SESLENDİ: ASGARİ ÜCRETİN ARKASINDA DURDU BOYKOT ÇAĞRISI YAPTI
-
Bursa Bölge8 ay ago
NİLÜFER ÇAYI İÇİN İŞBİRLİĞİ
-
Bursa Bölge6 ay ago
BURSA ULAŞIMINDA ‘YAPAY ZEKA’ DÖNEMİ
Warning: Undefined variable $user_ID in /home/u2093656/public_html/wp-content/themes/zox-news/comments.php on line 49
You must be logged in to post a comment Login