Yazarlar
İTİBAR

İtibar, saygı görme, değerli bulunma, güvenilir olma demektir. İtibar sayesinde saygı gösterilen, değer verilen, istenen, göz önünde tutulan, hesaba katılan ve güven duyulan kişi olma durumu ortaya çıkar. İtibar oluşturmak ya da itibar kazanmak; tutarlı davranma ve bir karakter bütünlüğüne sahip olma sonucunda gerçekleşir. İtibar göz ardı edilemeyecek kadar önemlidir.
Kulun Allah katındaki değeri, toplum nezdindeki itibarıyla da anlaşılır. İtibarı zedeleyen çıkar, menfaat, hesap, fesat, ikiyüzlülük gibi davranışlar da kişinin kimliğinin yansımasıdır. En büyük servet itibar sahibi olmaktır. İtibarsız servetin, şöhretin ve yaşamın hiçbir anlamı yoktur.
Değerli olmak, itibarlı kalmak, onurlu yaşamak, şahsiyeti korumak önemlidir. Timsah gözyaşları dökerek onur korunamaz. Yapmacık davranışlarla şahsiyet oluşturulamaz. Çıkarcı yaklaşımlarla itibar inşa edilemez. Kişiyi adam yapan fıtrat üzere yaşamasıdır. Adamı “Âdem” yapan, vahyin ilkelerine uygun bir hayat tarzı tercih etmesidir. Onurlu bir hayat, insanın tüm yaşamını itibar sahibi olarak geçirmesiyle olur. İnsan hayatında güven duyulan, itibar edilen ve sözü dinlenen bir birey olmalıdır.
Her kişinin toplumda mutlaka bir karşılığı vardır. İtibarlı insanlar toplumda karşılık bulmuş kişilerdir. Edebiyattan, sanata, ekonomiden siyasete, eğitimden kültüre spordan bilime kadar her alanda yer etmiş nice itibarlı insanımız bulunmaktadır.
İtibarınızı korumanız için kendinizi sürekli geliştirmelisiniz. Yeni beceriler öğrenin, kendinizi geliştirin ve başarılarınızın farkına varın. Çünkü İnsan itibarı için yaşar.
Bazıları itibarın parayla, mevki ile makamla şan ve şöhret ile kazanılacağını zannederler. Şimdi mal mülk para kimdeyse itibar onda öyle mi? Şeyh Edebali demiştir ki: ‘’Üç kişiye acıyın. Cahiller arasındaki âlime, zenginken fakir düşene, hatırlı iken itibarını kaybedene.’’
Son söz olarak; kimseye hak ettiğinden daha fazla itibar etmeyin.
Yazarlar
GENÇLER NEDEN GELECEĞE UMUTLA BAKAMIYOR?

“Burada kalırsam ne olur?”, “Gitsem ne değişir?”, “Başka bir ülkede yaşamak daha mı kolay?” Bu sorular, artık sadece üniversite mezunlarının değil, lise öğrencilerinin, hatta ortaokul çağındaki gençlerin zihninde dolaşmaya başladı. Ne yazık ki her geçen gün daha fazla genç, geleceğini başka bir ülkede aramanın yollarını sorguluyor. Peki, bu sadece ekonomik bir mesele mi? Yoksa daha derin, psikolojik bir aidiyet krizinin içinden mi geçiyoruz?
Toplumsal Aidiyet neden bizim için önemlidir?
Sosyal psikolojide “aidiyet” insanın en temel ihtiyaçlarından biri olarak tanımlanır. Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinde yer alan bu kavram, bireyin bir gruba, topluma, ülkeye ait hissetmesiyle ilgilidir. Fakat son yıllarda Türkiye’de gençler, içinde yaşadıkları toplumla olan bağlarını giderek daha az hissediyor.
Neden mi?
Çünkü değer verdikleri kavramlar, adalet, özgürlük, ifade hakkı, liyakat, eşitlik yeterince temsil edilmiyor. Çünkü sesleri duyulmuyor, fikirleri küçümseniyor, Böyle bir ortamda, bireyin toplumla kurduğu duygusal bağ zedeleniyor ve psikolojik kopuş başlıyor.
Gelecek kaygısı mı, umutsuzluk mu?
Gelecek kaygısı, genç yaş grubunda doğal kabul edilir. Ancak Türkiye’deki tablo artık sadece kaygı değil, kolektif bir umutsuzluk durumu.
Yüksek enflasyon, işsizlik, güvencesizlik ve eğitim sistemine olan güvensizlik; gençlerin kendi potansiyellerini gerçekleştirecekleri bir geleceği bu topraklarda hayal etmelerini zorlaştırıyor. Bu noktada, sosyal psikolojideki “öğrenilmiş çaresizlik” kavramı devreye giriyor. Birey, ne yaparsa yapsın koşulların değişmediğini deneyimledikçe, çabalamayı bırakıyor. İşte tam bu noktada, “başka bir ülke” düşüncesi, bir kaçıştan çok bir yeniden umut yaratma alanı oluyor.
Buraya ait değilim” duygusu nereden geliyor?
Birçok genç, bu topraklarda “kendine yer bulamama” duygusunu taşıyor. Sosyal dışlanma, politik kutuplaşma, toplumsal baskılar, ifade özgürlüğü kısıtları ve bireysel farklılıklara saygının azlığı; gençlerin toplumsal sistem içinde görünmez hissetmesine neden oluyor. Kendi ülkesinde yabancı gibi hisseden birey, bir noktadan sonra sadece fiziksel değil; zihinsel ve duygusal olarak da göç etmeye başlar.
Çözüm ne? Gençlere kulak vermekle başlar.
Gençlerin göç etme isteği, sadece ekonomik bir sorun değil; aynı zamanda derin bir psikolojik kırılma olduğunu kabul etmeliyiz. Bu kırılma, ülke politikalarının, eğitim sisteminin, toplumsal değerlerin gençlerin gerçekliğiyle uyuşmamasından kaynaklanıyor. Gençlerin fikirlerinin duyulması, hayallerinin küçümsenmeden desteklenmesi, onlara güvenli ve özgür bir yaşam alanı sunulması ve en önemlisi umutlarını gerçekleştirebilecekleri bir toplumsal yapı içinde yer bulmaları gerekiyor.
Sosyal bağlar güçlendiğinde, birey gitmek yerine daha iyi hale getirmek için kalmak ister. Aidiyet, güven ve anlam hissi inşa edilirse, gençler köklerini yeniden bu topraklarda büyütmek ister.
Yazarlar
“BİR SIRRIN YÜKÜ, BİR GAZİNİN HİKAYESİ”

Rahşan Ecevit, evini bir gaziye bağışlar ve bunun bir sır olarak kalmasını ister.
İster ama olayın tanığı “Ben bu yükü daha fazla taşımam.” der ve bir kanala gelerek açıklamasını yapar.
Ben bu gaziyi tanıyorum, hem de yıllar öncesinden.
O günlerde yazdığım yazıyı virgülüne, noktasına kadar değiştirmeden aynısını yazıyorum:
GÖZLERİMİ İSTİYORUM
Olay, komutanların gazilerimizi ziyaret ettiği hastane odasında geçer:
— Komutanım, komutanım!
— Canım?
— Bir isteğim var.
— Söyle canım.
— Gözlerimi istiyorum, gözlerimi istiyorum…
— Anlıyorum. (Söyleyecek söz bulamıyor.)
Ve gazimizin babasından bir şiir:
Onlar cephede yüreklerini ortaya koydular.
Kimi kolunu, kimi bacağını, kimi de canını bıraktı o cephelerde.
Tıpkı;
Kore gazisi, Kıbrıs gazisi gibi.
RÜZGAR İLE NAMUS
Rüzgar ile namus yola çıkarlar. Yol uzun.
Vakit nasıl geçecek, başlarlar laflaşmaya.
Rüzgar: “Ben durmadan eserim. Bir bakarsın Amerika’dayım, bir bakarsın Asya’da. Hiç durmam; böyle gelir, böyle giderim.”
Namus: “Ben senin gibi olamam. Bir gidersem, bir daha gelemem.”
Laiklik de namus gibidir. Bir giderse, bir daha gelemez.
Yazarlar
SİZ HEPİNİZ BEN TEK!

Pek çok ülkede koltuğun cazibesine kapılan yok da, niçin az gelişmiş ülkelerde var?
Evet, doğru bildiniz. Sorunun cevabı sorunun içinde.
“Az gelişmiş oldukları için.”
Klasik söyleminizi dilinize dolayıp, “Ama bizden önce dünya bile yoktu!” derseniz, “Ama insanlık vardı” derim…
İnsan dünyaya hâkimken o dünyaya anlam katacak olan tek bir şeyi çöpe atarsa, sahip olduğu her şey birbiri üzerine devrilir. Kendini zirvede tutmak için etrafını şak şakçılarla doldurup, aşılmaz duvarlar örer, işine gelenleri görüp işine gelmeyenleri silerse, bunun için de çevresindeki üç beş beslemeyi kullanırsa, ben burada onun gücünü değil, acizliğini görürüm.
Tıpkı Muhteşem (Ezik) Gatsby gibi…
İnsan İnsan Derler İdi
Durup durup ekonomi düzelir, eğitim sistemi düzelir, sağlık sistemi düzelir ama ayarları bozulan insan nasıl düzelecek, fabrika ayarlarına nasıl dönülecek diye soruyoruz. Malum, her şeyin başı insan. Malum, kalite eşittir ahlâk. Malum, her alanda kaliteyi düşüren eskiden azınlıkta, şimdi ise çoğunlukta olan ahlâka mugayir insan.
Ahlâka mugayir insanı tarif ederler de onları nasıl düzelteceğimizi hiç söylemezler.
Balık baştan kokar diyelim ve imam ile cemaat arasındaki “gazlı mazlı” hikâyeyi hatırlayalım. Cemaat değişmeyeceğine göre çözüm tek:
Gazsız bir imam bulmak!
Şikâyet Değil, Malumun İlâmı
Çöpe atılan “insanlık” ve organize “kötülük” sebebiyle ekonomiden eğitime, sağlıktan sanata, hukuktan medyaya kadar her şeyin içi boşal(tıl)dı. İncelikli insanların yerini saldırgan, bilgisiz, bilinçsiz ve “doktor bile dövebilen” kendi içinde gelişmiş(!) bir vandal kitle aldı. Vandallık tüm ülkenin üzerini karanlık bir örtü gibi örterken kutsal meslekler dahi kutsallığını kaybeder oldu. Şimdi artık vandal ortamlarda büyüyen, vandallık içinde eğitim gören, vandallık ortasında çalışan ve vandallığı yaşama biçimi olarak benimseyen kişilerin oluşturduğu kitleler kesir sadeleştirmedeki gibi hem birbirlerini götürüyor hem de matematikteki yutan eleman gibi azaldıkça azalan incelikli insanları bir lokmada yutuyor.
Son kalan incelikli insanlar ise bütün bu kargaşaya var güçleriyle karşı duruyor.
Siz hepiniz ben tek!
Elektrik akımına kapılması sonucu yoğun bakıma kaldırılan ve hastanede verdiği yaşam mücadelesini kaybeden Manisa Belediye Başkanı Ferdi Zeyrek’in haberini, olayın ilk olduğu gün (adını anmak istemeyeceğim) bir gazete “çarpıldı” başlığı ile vermişti. Kötülük bunların kılcal damarlarına kadar işlemiş dedim. Durmuyorlar ve kötülük doğurmaktan haz alıyorlar.
Zeyrek üzerine yapılan haberleri okurken Zeyrek’in beş ay önceki açıklamaları çıktı karşıma. Karşımda “Siz hepiniz ben tek” diyerek etrafındaki karanlık ile savaşan genç ve idealist bir adam gördüm.
Lakin, ne acıdır ki memleketin ihtiyacı olan ‘Tek’ler ne olduğu, nasıl olduğu belli olmayan acayip şekillerde birer birer gidiyor…
****
Şarkısının bir yerinde, “Sevgini söylemekle başlar her şey birdenbire” derdi rahmetli İlhan Şeşen.
Sonra devam ederdi:
Bir çocuğun saçını okşayarak gülümse
Küçük bir pırıltıyla yolunu o göstersin
Yeniden başlamak istersen bu bile sana yeter.
Ah İlhan Ağabey; hani bir çocuğun saçını okşayarak gülümseyecektik, hani küçük bir pırıltıyla yolumuzu o gösterecekti, hani yeniden başlamak istersek bu bile bize yeterdi.
Biz sana inandık. Sevgiye, doğruluğa, dürüstlüğe, inceliğe, iyiliğe inandık.
Şimdi artık yolun sonuna mı geldik, yoksa meçhule giden bir yolun başında mıyız inanın bilmiyorum.
Toplumsal kötülük tahammül edilmez bir hâl aldıysa da; ‘siz hepiniz ben tek’ diyerek, mücadeleyi bırakmadan ve kendimi bozmadan yaşamanın ustası oldum.
Bundan yorulmadım.
Çünkü tek bildiğim bu…
-
Genel6 ay ago
KARACABEY BELEDİYESİ’NDE GÖREV DEĞİŞİKLİKLERİ
-
Bursa Bölge6 yıl ago
“Türkiye, Doğu Türkistan’a sahip çıkmalıdır”
-
Bursa Bölge6 ay ago
KARACABEY AK PARTİ BURSA’DA YER BULAMADI
-
Ekonomi5 yıl ago
Sütaş’tan “Tereyağı” açıklaması
-
Bursa Bölge6 ay ago
CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN BURSA’DAN SESLENDİ: ASGARİ ÜCRETİN ARKASINDA DURDU BOYKOT ÇAĞRISI YAPTI
-
Bursa Bölge6 ay ago
İŞİTME HASTALARI İÇİN YENİ HİZMET DEVREYE GİRDİ
-
Bursa Bölge10 ay ago
BURTARIM 8 EKİM’DE KAPILARINI AÇIYOR!
-
Genel7 ay ago
TÜRKSAT 6A, 42 DERECE DOĞU YÖRÜNGESİNE GİDİYOR
Warning: Undefined variable $user_ID in /home/u2093656/public_html/wp-content/themes/zox-news/comments.php on line 49
You must be logged in to post a comment Login