TZOB Başkanı Şemsi Bayraktar: “Tarladan markete olan zincirin kısalması, çiftçimizin emeğinin karşılığını alabilmesi, tüketicilerimizin de uygun fiyatla ürün tüketebilmelerinin sağlanmasının yolu kuşkusuz ekonomik örgütlenmeden ve planlı üretimden geçiyor.” dedi.
Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, Ağustos ayında üretici ve market fiyatları arasındaki farkın yüzde 342,08 ile en fazla patlıcanda görüldüğünü, üreticide 61 kuruş olan patlıcanın, markette 2 lira 70 kuruşa satıldığını bildirdi.
Bayraktar, Ağustos ayı itibarıyla üretici, hal, pazar ve market fiyatlarını, üretici-market fiyat farklarını, fiyatlardaki değişimlerin nedenlerini açıkladı, üreticinin beklentilerini dile getirdi, yaklaşan pamuk hasadını değerlendirdi.
Market fiyatlarında Ağustos ayında, 6 üründe fiyat değişimi görülmezken, 14 üründe azalma, 18 üründe ise fiyat artışı gerçekleştiğini belirten Bayraktar, şunları söyledi: “Markette, marul, kuru fasulye, nohut, kuru üzüm, kuru incir ve zeytinyağı fiyatında değişim olmadı. Fiyat düşüşü markette yüzde 27,40 ile en fazla kuru soğanda meydana geldi. Kuru soğandaki fiyat düşüşünü yüzde 16,47 ile şeftali, yüzde 15,16 ile domates izledi. Fiyat düşüşü sivri biberde yüzde 14,15, patateste yüzde 12,33 oldu. Markette en fazla fiyat artışı ise yüzde 47,13 ile kabakta oldu. Kabaktaki fiyat artışını yüzde 43,34 ile salatalık, yüzde 16,67 ile yeşil fasulye takip etti. Fiyat artışı Antep fıstığında yüzde 12,38, limonda yüzde 11,27 düzeyinde gerçekleşti.”
Üretici market fiyatları arasındaki makasta sorunun devam ettiğine dikkat çeken TZOB Başkanı Bayraktar, “Tarladan markete olan zincirin kısalması, çiftçimizin emeğinin karşılığını alabilmesi, tüketicilerimizin de uygun fiyatla ürün tüketebilmelerinin sağlanmasının yolu kuşkusuz ekonomik örgütlenmeden ve planlı üretimden geçiyor. Üretim planlaması yapılamamasının sıkıntısını düşen fiyatlar nedeniyle üreticilerimiz yaşamaktadır. Her zaman her basın toplantımızda söylüyoruz. Özellikle hem bizim emeğimizin karşılığını alabileceğimiz bir fiyattan üretim yapabilmemiz hem de tüketicinin uygun fiyattan tüketebilmesi planlı üretimden ve ekonomik örgütlerin güçlü olmasından geçiyor. Maalesef bunu yapamıyoruz uzun yıllardır planlamayı da beceremedik. Dolayısıyla üretici örgütlerini de ekonomik manada güçlü hale getiremedik. Bu sorunları da yaşamaya devam ediyoruz.” dedi.
“Doğal afetler üretimi fevkalade olumsuz etkiledi”
Yine de üreticinin, her türlü zorluğa rağmen bu yıl da üretimini sürdürdüğünü vurgulayan Bayraktar, şöyle konuştu: “Özellikle bu yıl, doğal afetler, çok sayıda çiftçimizi olumsuz etkilemiştir. Üreticimizin başına gelmeyen kalmadı. Çiftçimiz, aşırı yağıştan, kuraklığa, selden doluya, don afetinden fırtınaya, hortuma, su baskınına kadar ardı arkası kesilmeyen afetlere maruz kaldı. Doğal afetler üretimi fevkalade olumsuz etkiledi. Meydana gelen yağışlar özellikle tarla ürünlerinde ve açıkta yetiştirilen sebze ve meyvelerde hastalık ve zararlıların çoğalmasına, ürün kayıplarına yol açtı. Doğal afetlerden çok sayıda ilimizde, buğday, arpa, fındık, kırmızı ve yeşil mercimek, nohut, kuru ve yeşil fasulye, zeytin, kayısı, üzüm, elma, armut, Antep fıstığı ve ceviz gibi ürünler olumsuz etkilendi.
Son bir yılda olay bununla da kalmadı. Geçen yıl Nisan ayından itibaren döviz kurlarında yaşanan dalgalanma ve kura bağlı olarak enflasyonda görülen yükselme, çiftçimizi olumsuz etkiledi. Çiftçimizin kullandığı bütün girdilerde, gübresinden, mazotuna, elektriğinden zirai ilacına, sulama ücretlerinden, tohum, yem fiyatlarına kadar hepsinde yüksek fiyat artışları görüldü. Fiyatlardaki yıllık artış, gübrede yaklaşık yüzde 60’ın, elektrikte yüzde 76’nın, zirai ilaçta ise yüzde 100’ün üzerinde gerçekleşti.”
“Üreticimiz mağdur durumdadır”
Ayrıca tarımsal kredilerde cari faiz oranlarının yükseldiğini çiftçinin finansman maliyetlerinin de arttığını belirten Bayraktar, şöyle devam etti: “Tabii afetlerin üst üste her yıl yaşanması da ertelenen borçların ödenmesini imkansız hale getirmiştir. Üreticimiz mağdur durumdadır. Borçlu durumdadır. Dolayısıyla biz bu yıl üreticilerimizin, özellikle doğal afetten etkilenen üreticilerimizin kredi borçlarının yeniden yapılandırılmasını talep ediyoruz. Çünkü vade süreleri de geldi. Bankalar da alacaklarını tahsil etmeye çalışıyorlar. Üreticilerimizden bize çok yoğun talep var. Borçlarının bir kararname ile tekrar yapılandırılmasını talep ediyorlar.
Üstelik, 31 Aralık 2018 tarihi itibarıyla takip hesaplarında izlenen tarımsal kredi borçları ile çeşitli afetlerden yüzde 30’un üzerinde zarar gören çiftçilerimizin yapılandırılan borçlarının ilk taksit ödemelerinin Ekim ayında yapılacak olması çiftçimizi zorlayacaktır. 2019 yılı içinde yaşanan afetlerden etkilenen çiftçilerimizin kredi borçlarının ertelenmesini sağlayacak kararname çıkarılmalıdır. Çiftçimize yeni finansman imkanı verilmelidir. Girdi fiyatları makul seviyelere çekilmelidir. Destekler artırılmalıdır.”
“Sütte kazan kazan olmalı”
Yine süt fiyatları ile alakalı sıkıntıların devam ettiğine dikkat çeken Bayraktar, şunları söyledi: “Süt üreticimiz sıkıntı içinde. Sütte kazan kazan olmalı. Üretici de kazanmalı, sanayici de. Halen litrede 1 lira 83 kuruş olan çiğ süt fiyatları acilen yükseltilmeli. Piyasa fiyatları bu durumda. Tabii bu sürdürülebilir bir durum değil. Her zaman söylüyoruz süt/yem paritesinin 1,5 olması lazım. Yani üreticimiz 1 kilo sütle 1,5 kilo yemi rahatlıkla alabilmeli. Ama şuan parite 1 civarında görünüyor. 1,5 paritenin karşılığı olan fiyat da 2 lira 53 kuruştur. 2 lira 53 kuruşa süt fiyatlarını acilen çıkarmamız lazım. Süt hayvanlarının kesime gitmemesi için süt hayvancılığının sürdürülebilir olması için bu fiyat olması gereken fiyattır. Süt hayvanlarının bir kısmı kesilmiştir. Önümüzdeki süreçte süt hayvanları kesime gidebilir. Acilen süt fiyatlarının yukarıya çekilmesi gerekiyor.”
Elektrik sorunu
Elektrikle alakalı sorunları olduğunu, son 1 yılda elektrik fiyatlarının yüzde 76,4 civarında arttığını bildiren Şemsi Bayraktar, şöyle dedi: “Son bir yılda yüzde 76,4 artan elektrik fiyatları çiftçimizi oldukça zorlamaktadır. Şunu anlamakta güçlük çekiyoruz Mesken abone grubu, fon, pay ve vergi dahil elektriğin kilovatsaatine 60,3 kuruş öderken, ülkenin gıda güvencesini sağlayan çiftçimizin 70,17 kuruşa elektrik almasının izahı yoktur. Bu izaha muhtaç bir durumdur. Bunu anlamakta güçlük çekiyoruz.
Elektrik maliyetlerimiz muhakkak suretle aşağı çekilmelidir. Türkiye’yi gezdiğimizde şunu görüyoruz. Üreticimiz cazibe suya kavuşmuş değil. Halen yer altından motorlarla su çekiliyor. Geçenlerde Manisa’da Sarıgöl’de idim. Toplantı yaptım. Müthiş, harika üzüm bağları var.
‘En önemli probleminiz nedir’ diye sordum, dediler ki ‘suya ulaşamıyoruz. 300 metreden, 500 metreden suyu çekiyoruz. Bunun da bize elektrik maliyeti fevkalade yüksek’ dediler. Yaklaşık 2 milyon hektar araziyi daha sulamaya açamadık ve çiftçimizi de bu alanlarda cazibe suyla tanıştıramadık.
Dolayısıyla 300 metreden 500 metreden su çektiğimizde bunun çok ciddi bir elektrik maliyeti var ve üreticimiz buna dayanamıyor. Öyle zaman geliyor ki sattığı ürün elektrik borcunu karşılamıyor. Muhakkak suretle elektrik fiyatlarında bir indirim bekliyoruz. Tarımın tamamında elektrik fiyatları makul düzeylere indirilmeli, yüzde 18 olan KDV sıfırlanmalı, yüzde 1 Enerji Fonu ve yüzde 2 TRT payı kaldırılmalıdır.
Bunları talep ediyoruz. Sahada üreticimiz acil olarak elektrik fiyatlarına indirim istiyor. Biz de bunu hükümetimizden talep ediyoruz. Üreticilerimizin her ay elektrik faturası ödemesine imkan yoktur. Ürünlerin hasat dönemi dikkate alınarak yılda bir ya da iki defada tahsilat yapılmalı, teminat isteme uygulamasından vazgeçilmelidir.”
Sorulara yanıtlar
TZOB Genel Başkanı Bayraktar, çiğ sütle ilgili bir soru üzerine şöyle dedi: “Son rakamlarda süt ürünlerinde tüketim bir miktar düşmüş görünüyor. Süt fiyatları düşüyor ama market fiyatlarında süt ürünlerinde bir düşme yok. Burası önemli. Madem talepte bir yavaşlama var, bunun tüketici fiyatlarını aşağıya doğru indirmesi lazım. Zaten sektördeki problemimiz bu. Bizim hep anlatmaya çalıştığımız bu. Sektörde kazan kazan yok. Sütte kazan kazan olmalı. Yani üretici de kazanmalı, süt alımlarını değerlendiren ve tüketiciye ulaştıran sanayici de kazanmalı.
Biz üretici ve sanayici entegrasyonunun sağlanması ve bir talep yaratması açısından süt sanayinin gelişmesini her zaman olumlu gördük ve destekledik. Ama sanayicimiz tesis üzerine tesis yaparken ben de 5 yıl da bir süt hayvanlarımı kesime götürüyorsam o zaman burada kazan kazan yok demektir. Yani bir taraf kazanıyor bir taraf kazanamıyor demektir.
Bizim geçmişte süte bir müdahale kurumu kurulmasını talep etmemiz bununla alakalı. Talebimiz üzerine Et ve Balık Kurumu, Et ve Süt Kurumu haline getirildi. Bir müdahale kurumu olarak devreye girdi. Bundan 1-2 sene evvel süt fiyatları 70 kuruşa düştüğünde sanayicimiz süt fiyatlarını artıracağız demişti. Sanayiciye destek verilmesine rağmen süt fiyatları yukarıya çıkmamıştı. Dönemin bakanı Et ve Süt Kurumu’nu devreye sokmuş, süt fiyatları 1 lira seviyesine çıkmıştı. Süt hayvanlarının bir kısmını o sebepten kesilmekten kurtardık. Ne kadar haklı olduğumuz ortaya çıktı. Bugün geldiğimiz noktada yine ben sanayicimize sesleniyorum. Bu sektörde muhakkak suretle taraflar kazanmalıdır. Sektörün sürdürülebilirliği bununla alakalıdır. Yani üretimi yok ederseniz, yarın sanayicimiz ham maddeye ulaşmakta zorluk çeker. Artık her şeyi yurt dışında çok rahat bir şekilde bulurum, çok ucuza getiririm deme imkanı, şansı kalmamıştır.
“Üretimi artırmaktan başka çaremiz yoktur”
Dolayısıyla üretimi artırmaktan başka çaremiz yoktur. O zaman ne yapacağız? Ben buradan Et Süt Konseyi’ne de sesleniyorum. Parite 1’ler seviyesinde. Bu sürdürülebilir bir şey değil. Süt hayvanlarının bir kısmı kesime gidiyor. Acil olarak süt fiyatlarına zam yapılması gerekiyor. Sanayicimiz bunu yapmıyorsa o zaman Et ve Süt Kurumu devreye girmelidir. Üreticimize yardımcı olmalıdır. Piyasayı rahatlatmalıdır. Üretici fiyatlarının yukarıya çekilmesini muhakkak suretle sağlamalıyız. Aksi takdirde ben önümüzdeki aylarda süt sektörünü çok sıkıntılı görüyorum. Bu tedbirlerin alınması için de sürekli sesleniyorum. Seslenmeye de devam edeceğim.”