Şükriye Aydın
Hayatın insanı sağır eden sessizliğinde iç sesimin seslerinden derlediğim bir yazıdır bu.
Yaşadığımız hayatı güzelleştirdiğini, bizi mutlu ettiğini düşündüğümüz şeyler hayata bakış açımızla alakalı bence.
TV’lerdeki pırlanta reklamlarında bunları size hediye edecek kişinin size çok değer veren kişi olduğu vurgulanır. Oysa birinin size verdiği değer size aldığı hediyelerle değil, size davranış şekli ve bu davranış şeklini istikrarlı bir şekilde sürdürmesi eyleminde saklıdır. Ayrıca kişisel görüşüme göre en değerli hediyeler satın alınan değil, özel olarak bizim için bir emek harcanarak oluşturulmuş hediyelerdir.
Aslında somut hediyeler yanında bize sunulmuş soyut hediyeler de hayatımızı anlamlı kılar. Sağlığımızın iyi olması gibi, ruhumuzda hissettiğimiz iç huzurumuz, kalbimizde hissedebildiğimiz saf sevgi gibi.
Etrafımızda çeşitli insanlar var, her birinin karakteri hakkında bir fikir sahibiyizdir. O kişinin sevdiğimiz veya hoşnut olmadığımız özelliklerini biliriz. İşte aynı bu şekilde kendimizle ilgili de fikrimiz var. Ruhumuzda huzursuzluk hissettiğimizde bunun ruhumuzun bizimle ilgili hoşnut olmayan fikirleri ile alakalı olduğunu düşünüyorum.
Geçen gün Stephen Howking’in yazılarına arada yaptığım ziyaretlerden birini yineledim. Hawking’ e göre görülebilir evrenlerimizin dışında, iç içe geçmiş ve eş izlerimizin bulunduğu, görülemeyen sonsuz sayıda evrenler varmış. Eğer bu gerçekse benden farklı evrenlerde başka benler de olması düşüncesi gülümsetiyor beni. Keşke bu hayattan edindiğimiz izlenimler ve bilgilerle donatılmış olarak göçsek. O kadar uğraşıyoruz o bakış açısına kişiliğe gelmek için bari boşa gitmesin değil mi? Seni şirin düşünce!
Şaka bir tarafa kişisel görüşüm (tabii orta düzey zeka seviyemle) bence bu dünyadan başka bir yerde bir daha yaşamayacağız. Ve bu yüzden bu dünyada nefes aldığımız her saniyeyi algımızı genişleterek, bilgiyi özümseyerek, bol bol iyilik yaparak geçirmeliyiz.
Uzayı düşünüyordum gecen gün, astroidlerle ilgili bir belgeseli izlerken uzayda insanı sağır eden bir sessizliğin varlığı dikkatimi çekti. O sessizlik içinde yol alan sorular acaba kendi cevaplarını buluyorlar mıdır? (Her sorunun bir cevabı olmadığını da artık biliyorum)
Dünyada bir sürü ses olduğu geldi sonra aklıma ve bu seslerin mana olarak ne kadar boş olduğu. O boşlukta manasız sesler uzaya akıp orada yok oluyorlar mıdır acaba?
Kişisel olarak konuşmayı yük sayan bir yapıya sahip olan benim için; yazarak kendimi ifade etmek konuşarak ifade etmekten her zaman daha kolay olmuştur. O yüzden mesaj yazmayı telefona konuşmaya yeğlerim hep.
Ama seslere de ihtiyacı vardır kulaklarımızın, ruhumuzun; özellikle sevdiğimiz insanların seslerine ki o ayrı konu.
Üç yıldır kanserle mücadele eden biri olarak bence hayatın anlamı ve aslında nasıl yaşanması, nelere dikkat edilerek yaşanması gerektiği konusunda yeterince düşünme fırsatım oldu. Kız kardeşim hep bana bugün bedenine iyi bak ki gelecekteki Şükriye acı çekmesin derdi. Özür dilerim gelecekteki Şükriye. Geçmişteki Şükriye’yi beraberce dövelim bence.
Bir sürü şey yazdım uzay, hayat vs. vs. kısa kısa … ama tüm yazının ana fikri şudur:
SAĞLIK = HAYAT
Sağlığınızın değerini bilin…!