Mehmet İzbak’ın 28 Şubat 2007 tarihinde ‘kuraklık’ üzerine yazdığı öneriler:
Son yıllarda bilim adamları, medya ve doğa bilimcileri küresel ısınma sonucu doğanın hızla değişimini ve tahribatını tüm insanlığa açıklamaya çalışıyorlar. Bu tahribatın sorumlusu insanoğlu ve onun ihtirasıdır, azgınlığıdır. İnsanoğlu doğayı hiç bitmeyecek ebedi bir hazine kabul etti asırlarca…
Devletimiz özelleştirme kapsamında holdinglere ve büyük iş adamlarına sattığı değerli stratejik konumların daha sağlıklı çalışabilmesi amacıyla uzmanlık hizmeti desteği verdi. Pompaj sulamalarını devreden Devlet Su İşleri’nin ise böyle bir uzmanlık desteğini yeterince verdiğine inanmıyoruz.
Mantar biter gibi Birlikler türedi. Kurulan Birlikler sudan çıkmış balık gibi bırakıldı. Bu Birlikler, Devlet Su İşleri gibi bütün bölgenin yeraltı ve yerüstü su bilgisine sahip değildir. Devlet Su İşleri sadece pompaj ve kanal sistemini verdi, kurtuldu. Tarım camiası her zaman olduğu gibi sahipsiz ve çaresizliğin içinde. Çaresizliğe teslim olmadan birlikte çare aramak mecburiyetini ve sorumluluğunu sahiplenmemiz gerekir.
Ahkam kesecek, birbirimizi eleştirecek, suçlu – suçsuz tartışacak bir dakikamız bile kalmadı. Eğer doğal su kaynaklarının depolamasını, suyun kullanılmasını bilemiyorsan göllerin de boşalır, derelerin de boşa akar gider. Kurulan sulama sistemlerin de yazın ortasında beton iskeletinden başka bir işe yaramaz. Bu ifadem şahıslara ya da bölgemizdeki kurumlara asla değildir. Eleştirimiz çiftçiyi yeterince bilgilendirmeyen ve tarım politikasıyla teknolojik gelişmelerde öncülük yapamayanlaradır. Kısacası “devlet baba” tarımda çiftçiye bunca yıl hangi yolu gösterdi, şimdi hangi noktadayız?
Karacabey Ovası’nda susuzluk çekilirse ayıptır, günahtır, sahipsizliktir. Bir taraf Uluabat Gölü, bir taraf Manyas Gölü… Dört bir yanda Karadere, Canbalı, Susurluk, Gölecik, Göl Deresi…
Öyle ki derelerimiz yarı yarıya boşa akıyor. Derelerin belli bölgelerine kademeli olarak ve bağlantı yerlerine kapak sistemi kurularak dere yatakları doldurulmalıdır. Ayrıca suyu kışın yedek olarak depolayabilecek imkana sahip olan Hanife Dere, Gölecik Deresi, Karadere’nin değişen bir kısım yatakları ile sulama kanaletlerinin tahliyesi için kullanılan büyük kanallar stoklamada kullanılmalıdır.
Stoklamanın suların akıp gidemediği dönemlerde, toprak altındaki su kaynaklarını muazzam bir şekilde destekleyeceğini hatırlatmak isterim. Bazı çevrelerin hemen maliyet olarak imkansızlık bahanelerine sarılacağına inanıyorum. İki gölün arasında susuzluk çekmeye mahkum edileceksek, duble yollar, iş merkezleri benim ilgimi çekmez. Bunları takdir etmem de mümkün değildir. Nüfusunun çoğunluğu tarım sektöründe istihdam edilen güzel Türkiye’mde tarımın ve ülkenin geleceğine yatırım yapılmıyorsa neyleyim duble yolları, neyleyim şatafatlı şehir hayatındaki tesisleri… Çiftçi açlığa, susuzluğa tutsak ediliyorsa benim öyle yerlerde sadece nefretim gezer.
Mehmet İzbak’ın 15 Ocak 2021 tarihli günümüzde gelinen durum üzerine görüşleri:
Söz uçar yazı kalır derler. Yıllar önce çok uyarılar yaptığım halde bir defa olsun en ufak bir girişim yapılmadı. Eğer topluma faydalı olmak için bir gayret çabalıyorsanız ağzınızla kuş tutsanız orada EKABİR tabakası ne diyorsa onların dediği doğrudur. Asıl doğruların sinek kadar değeri yoktur.
Önermiş olduğum setlerde malzeme olarak sadece TAŞ kullanılacak. Bir örnek vereyim Kurşunlu ve Malkara’daki dalgakıranlar yapımında kullanılan taşların yarısı kadar malzeme yeter de artar. Başka malzeme gerekmez.
Haaaa deselerdi bu malzeme Türkiye’de yok, dışarıdan ithal edelim o zaman. İmkansız gibi görünse dahi bizim çok çok becerikli bir İTHALAT şebekemiz var. Ne pahasına olursa olsun yurt dışından getirilip şimdiye kadar yapılmış olurdu ve törenle hizmete açılmış olurdu.
Görünen o ki işimiz Allah’a kaldı. Rabbim inşallah rahmetini, bereketini esirgemez. Hepinize Allah kolaylık versin, bereketli olsun. Saygılarımla.