Mustafa Arı
İmamlar, sadece namaz kıldıran bir memur olarak anılmasından rahatsız olurlar. Aslında 7/24 görevdedirler. Gecenin bir vaktinde evinin kapısı çalındığı çok olmuştur. Ama sağladığı onur, verdiği gurur zorluklarını unutturur.
Her mesleğin kendine göre zorluğu vardır, ama imamlık en güzel bir meslektir. Peygamber cübbesini giymek, sarığını takmak, mihrabında olmak, minberine çıkmak, kürsüsünde konuşmak; onurlu bir sorumluluktur. Bu sorumluluk onurla, gururla ve başarıyla taşınır imamlar tarafından.
Toplum imamın bir yanlışını görse hemen tenkit eder. Demek ki imamlar attığı adıma, söylediği söze, yaptığı davranışa dikkat etmeleri gerekir. Yanlış anlaşılabilecek ortam ve tutumdan kaçınmaları gerekir.
İmamlık görevi her gün beş defa insanların önüne geçip Rableriyle olan ilişkilerinde onlara rehberlik yapmak, her hafta cuma namazında zengin-fakir, amir-memur, patron-işçi toplumun bütün kesimiyle beraber olmak, her yıl teravih ve bayram namazlarında sevinci paylaşmak, özel bir hizmet alanı olmanın sonucudur. Genç, yaşlı herkesle kucaklaşmak ayrıca imamlar için bir gurur vesilesi olur.
İmamın hanımı ve çocuğu olmak bile ayrı bir sorumluluk oluşturur. İmamın eşinin ve çocuklarının yaptığı hatalar doğrudan imama mal edilir.
İmam, en çok sevilen ama çabuk da kızılan biridir. Bir vesile, bir kişiye tavırlı bir söz ve davranışı hemen kızgınlık vesilesi olur hem de kolay affedilmez. O dün saygı duyduğu imamını hemen ilgili yerlere şikayet eder. Elbette imam olup eleştirilmesi gereken durumda olanlar vardır, ancak bunlar tüm imamların yargılanmalarını haklı kılmaz.
İmamlar ne iş yapıyor, sallıyor başını alıyor maaşını diyenlere şunları hatırlatmak isterim. İmamın aleyhinde konuşanın belki de kulağına ilk ezanı imam okumuştur. Sünnetinde, nişanında, düğününde duayı imam yapmıştır. Çocukları kuranı imamdan öğrenmiştir.
Aslında imamlar toplumun hayırlı kişileridir.(müezzinler de dahil) “Sizin en hayırlınız kuranı öğrenen ve öğretendir “hadisince İmam, kuranı öğrettiği için insanların en hayırlısıdır.
Gönül rahatlığı ile söyleyebilirim ki; bir öğrenci için öğretmen, bir futbolcu için teknik direktör neyse, cemaat için de bir imam O’dur. Hiç kimseyi incitmeyen, herkesi sevdiği için, herkes tarafından sevilen, ”Allah kendisinden razı olsun” denilen birçok imamlar vardır. Görevini bilerek ihmal edeceklerini sanmıyorum. İmamlar da bir insan olarak hata edebilirler. Ehil olanlar bu vazifeden imtina kaçmamalı, ehil olmayanlar ise imamlığın sorumluluğundan kaçmalı. İmamın sarığı beyazdır, leke götürmez. İmam mesleğinin bilincinde olup onuruna ve ismine leke sürdürmez. Görevini layıkıyla yapmaya çalışır.
SELAMIN ÖNEMİ
Selam, Esma-i Hüsna’dan, Allah’ın güzel isimlerindendir. Selam, dünyada müminlere dua, ahirette darus-selama çağrıdır. Size başkasından zarar gelmesin, cennet yurdu ve kurtuluş yolu sizin olsun demektir. Peygamberimiz: “Aranızda selamı yayınız” buyurarak selamlaşmanın önemini belirtmiştir.
Selam vermek sünnet, verilen selamı almak farzdır. Selam bir davettir, kucaklaşmadır. Selamlaşmanın, insanlar arasındaki muhabbeti, sevgiyi ve saygıyı arttırdığını unutmamalıyız.
Allah’ın ayetlerine inananlara, Kur’an’a tabi olanlara selam olsun.
“Selamün Aleyküm tıbtüm fedhulüha halidin” desinler.
Selam olsun, boş işlerden yüz çevirenlere. Cahillerden yüz çevirenlere, sabredenlere, takva sahiplerine, Allah’ın sınırlarını koruyanlara, ölümü güzel olanlara, dünyada iken Allah’a asi olmayan kullara selam olsun. Anne ve babasına güzel davrananlara selam olsun.
Amel defteri sağdan verilenlere, ahirette Rahmana kavuşacaklara, ahirette Allah’ın selam verdiği müminlere selam olsun. Gönlü güzel olup, içinde kin tutmayanlara, her işini Allah için yapanlara selam olsun.
Dinimize göre selam; namaz kılanlara, Kur’an ve ezan okuyana, kamet getirene, vaaz edene, camide zikir ve tespih çekenlere, yemek yiyene, su içene, dua edene verilmez.
Yürüyenin oturana, binitlinin yayaya, küçüğün büyüğe selam vermesi gerekir.
Selamlaşma, kızgınlık ve dargınlık, kin ve nefret gibi insanlar arasında düşmanlığa sebep olan kötü huy ve davranışları da yok eder.
Önce selam, sonra kelam gelir. Unutmayalım ki selam bazen bir bakış, bazen tatlı bir tebessümdür. Selam bir gönül alma ve yürekten bir teşekkürdür.
Üstat Necip Fazıl ne güzel söylemiş:
Sabrın sonu selamet / Sabır hayra alamet / Bela sana kahretsin / Sen belaya selam et.