Mustafa Arı
Bu dünya hayatında ümit ve korku arasında yaşamalıyız. Havf ve reca (Ümit ve korku) arasında devam eden hayatımızın bir başka hayata açılan kapısıdır. Ama terazinin “ÜMİD” kefesi her zaman ağır bassın. Doğduğumuzda kulağımıza ezan, ölünce de bir sela ile gideceğiz bu dünyadan…
Mehmet Akif’e göre, dünya misafirhane, ölen ise yolcudur. Peygamberimiz: “Dünyada bir garip ya da bir yolcu gibi yaşa!” buyurmuştur.
Hayatın gerçeği, sonumuz bu dünyadan göçmektir. Ama nerede, nasıl, ne zaman ve ne şekilde geleceği belli olmayan ölüm var. Bilal Habeşi namaz kılarken, sağı solu kollar, sonra namaza dururmuş. “Neden böyle yapıyorsun, kime bakıyorsun?” dediklerinde, “Ölüm meleğinin hangi taraftan geleceğini kolluyorum” dermiş. Ölüm bize gölgemiz kadar çok yakın. Ölümden korkmamalı, daima ölümü anmalı.
Yunus ne demiş: “Ölümden ne korkarsın. Korkma, ebedi varsın!”
Hz. Mevlana: “Allah’la beraber olduktan sonra ölümde hoş ömürde hoş!” demiş.
“Allah insanları dünyada sanki günün bir saati kadar kaldıklarını zanneder vaziyette yeniden diriltip toplayacaktır.” (Yunus süresi:45)
Evet hayat kısadır. Ebedi bir hayata geçiştir. Bize düşen görev ebediyet yolcularını rahmet, sevgi ve en içten dualarla anmaktır. Ruhları şad, makamları Cennet olsun.
Şu anlamlı mısralarla yazımıza nokta koyalım:
Şu dünya bir binektir, taşır binersen seni;
Bilmezsen binmesini, taşıttırır kendini.
Çıkmayı öğrenmeli, dünya denen kafesten!
Kul hesaba çekilir, aldığı her nefesten.
Kanma yalan dünyanın geçici çıkarına!
Bugünkü bir işini koyma sakın yarına!
SELAM VE DUA İLE…