Mustafa Arı
Allah’ın affetmeyeceği hak, kul hakkıdır. Bugün hak ve hukukun gözetilmediği zaman diliminde yaşıyoruz.
Peygamberimiz şöyle buyurmuş: “Öyle bir zaman gelecek ki, kişi kazandığının, yiyip içtiğinin nereden geldiğine, haramdan mı, helal mı olduğuna bakmayacaktır. Her hak sahibinin hakkını ver.”
Yine Peygamberimiz: “Vallahi bir Müslüman hakkını gasp edene Allah cehennemi vacip, cenneti haram kılar.” demiştir.
“Ya Resulullah! O şey küçük bir şey olsa da mı?” denince: “Misvak ağacının bir dalı bile olsa” buyurur.
Atalarımız, HAK’tan korktuğu için, çürük yumurtasını pazara götürmemiştir. Komşunun ekininden yiyen ineğin üç gün sütünü yere sağmıştır. Günümüzde hak gaspı, açıkgözlük, akıllılık olarak değerlendiriliyor. Günümüz insanı hak hukuk gözetmiyor. (gözetenler hariç) Gelsin de nerden, nasıl gelirse gelsin. Bir deyim var: “Haram helal ver Allah’ım, aciz kulun yer Allah’ım” diye… Yeme el malını, er geç, iğneden ipliğe sorulur bir gün.
Günümüzde çalmak, hile yapmak, kaçak su, elektrik kullanmak, kuyruklarda sırayı bozmak, trafikte kurallara uymamak, rüşvetle iş görmek gibi hakka tecavüzler arttı. Ölenin maaşı alınıyor. Nasıl mı?
Yalandan boşanarak babasından dolayı maaş alan binlerce insan var. Bir de bana Hocam nikahımızı tazele diyor. Günaha ortak olamam dedim. (Bu olay Almanya’da başımdan geçti.)
Bakın şu üç kelimeyi unutmayalım: “Allah biliyor. Allah görüyor. Allah soracak!”
Hepimiz duymuşuzdur. Öncekiler “üç gün yatak, dördüncü günü toprak” derler. O üç günü helalleşmek için isterlermiş. Biliyoruz ki kul hakkı, kaçınılması gereken bir haktır. İlahi affın dışında bırakılmıştır. Hak yiyen, huzurlu yaşayamaz. Huzursuzluk eşine, işine, sağlığına ve evlatlarına yansır.
Hak yiyen, hayırlı hizmet göremez. Güzel ölümle ölmez. “Yatak yorgan yırtar” derler.
Dünya mahkemesinden korkulduğu kadar, ahiret mahkemesinden korkulmamasına şaşıyorum, doğrusu!
HAYAT ÖLÇÜLERİMİZ NASIL OLMALI?
Birine demişler ki: “Dünyaya bir daha gelsen nasıl yaşar, neler yapardın?” O zat hiç düşünmeden: “Bir dahası yok ki!” demiş.
Evet, insanın dünyada ikinci bir hayatı olmayacağına göre, ikinci hayatı olan ahireti için hazırlık yapabilmeli. Müslüman boş şeylerle uğraşmamalı. Faydalı iş yapmalı. Allah’tan razı olmalı ki, Allah da ondan razı olsun.
Geçmişin hatıraları, günün kavgaları ve geleceğin hayalleri ile ömrümüz geçip gidiyor. Geçen geçmiştir. Gelecek nasip olur veya olmaz. Hayat, bizim için şuan yaşadığımız hayattır. Attığımız her adım bizi ölüme götürüyor. Öleceğimizden haberimiz yok gibi yaşayarak kaybedenlerden olmayalım.
Hayat ölçülerimiz Kur’an ve Sünnet ise, Allah’ın lütuf ve ihsanları ile cennet nimetlerine kavuşuruz. İnsan yaşarken yaratılış sebebini unutmamalıdır. İnsanın Allah’a yakınlığı, dünya ilişkisi ile ölçülür.
Müslüman hayat ölçülerinden birisi de kul hakkına riayet etmesidir. Musalla taşındaki helalleşme öleni kurtarmaz. Hak iadesi olmalıdır. Müslüman dininden, imanından taviz vermemeli. Hayatın karnesi olan amel defterini sağ tarafından almak ve imanlı gitmek için dua etmelidir.
Müslümanın bazı korkuları olmalı! Örneğin:
– Günah işlemekten, affa uğramamaktan,
– Müslüman olarak can vermemekten,
– Kabir azabı görmekten,
– Sıratı geçememekten,
– Amel defterini sağından alamamaktan,
– Mahşer günü affedilmemekten,
– Peygamberin şefaatinden mahrum kalmaktan,
– Cennete girmemekten korkmalıdır. Bu korku onu kendine getirir ve hazırlık yapmasına neden olur.
Müslümanın iş hayatı dürüst, aile hayatı düzgün olmalıdır. Merhametten, şefkatten sevgi, saygıdan ve görev anlayışından yoksun olan aile yuvaları mutlu ve huzurlu olamazlar.
Allah ve Peygamberimiz Müslümanın hayat ölçülerini bildirmiştir. İnandık demekle kalmayalım.
İnancımızı yaşayalım. Rabbimizin ve Peygamberimizin her talimatını hayat ölçüsü yapalım. SELAM VE DUA İLE…