Dündar Özseçen
Yıllardır yazıp çiziyoruz ve dilimiz döndüğünce anlatmaya çalışıyoruz. Ama kimse bizi önemsemiyor. Hatta arkamızdan ‘ne diyor bunlar’ diyerek eleştiriyorlar. Ülkemizin sorunu ‘örgütlenememek’ diyerek adeta feryatlar ediyoruz. Bir türlü hiçbir meslek dalında istenilen sivil toplum örgütlenmelerinin önünün açılmasını sağlayamıyoruz.
Üretimden tüketime oluşan zincirin halkalarındaki fiyat farklılıklarının oluşmasını durduramıyoruz ve ondan sonra feryatlar yükseliyor, ‘yanıyoruz, hayat pahalılığı canımızı yakıyor’ diyoruz. Enflasyon belası ile bir türlü başa çıkamıyoruz. Fiyatlar kontrol edilemiyor; işçi, memur, köylü bu enflasyon belası karşısında her gün eziliyor.
Yıl sonunda alınan zamlar hiç kimseyi tatmin etmiyor. Ne işçiler, ne memurlar, ne emeklilerin hayatları ve yaşam standartları değişmiyor. Sofralardaki zeytinin adedi yükselmiyor. Enflasyon ile mücadele için her gün birçok önlemler alınıyor ancak maaşlara yapılan zamları bu canavar yiyip bitiriyor. O kadar mücadeleye karşın canavarın başı bir türlü ezilemiyor ve böyle giderse ezileceği de yok. O zaman bu mücadelede yanlış giden bir şeyler olduğu kanısındayım. Çünkü bu canavarın sevmediği iki şey var; biri üretimi planlı bir şekilde arttırmak, piyasaya bol miktarda ürün alternatiflerini oluşturarak sürmek. İkincisi bu üretimin devamlılığının güvencesini verebilmektir. Bunun da tarımda planlı üretimle sağlanacağı düşüncesindeyim.
Planlı üretimin altyapısının hiç şüphesiz sağlam temellere oturtulmuş sivil toplum kurumları ve kooperatiflerle sağlanacağı inancındayım. Bu teze Sayın Cumhurbaşkanımız da inanmaya başlamış olacak ki, enflasyonla mücadele için ülkemizin en köklü ve gelişmiş kooperatiflerinden biri olan Tarım Kredi Kooperatifleri’nin açmış olduğu marketlerin birinde alışveriş yaptı. O gün bu marketlerin çoğalıp ülke genelinde yaygınlaştırılacağını söyledi. Çok doğru ve yerinde bir tespit olduğu düşüncesindeyim. Ancak gerek sivil toplum örgütlenmesinde, gerek kooperatifçilikte çok geç kaldığımızı, zamanın ruhuna göre hareket edemeyip enflasyon ve hayat pahalılığı ile mücadelede bu üretim ve tüketim pazarında istenilen başarının bir türlü yakalanamamasının bu gecikme ile doğru orantılı olduğu kanısındayım.
Bugün fiyatı el yakan bir ürünün 3 ay sonra üreticisine zarar ettirmesinin başka bir izahı olamaz. Bu da istikrarsız bir piyasanın oluşmasının tüketicinin ihtiyacı olmayan ürünü bile yarın fiyatı artar endişesinden alıp stok yapmasının önünü açmaktadır. Tarım ülkesi diyerek övündüğümüz ve çiftçimizin binbir gayretle ürettiği ürünlerin dahi bir türlü fiyat istikrarını sağlayamıyoruz. Bunun başlıca sebebinin de plansız ve programsız bir üretim modelinin oluşması, üretilen ürünün tüketiciye birinci elden güvenli bir şekilde ulaştırılmaması olarak ortaya çıkmaktadır.
Bu zincir halkaları birbirine sıkıca bağlanıp, bir de köylü ve çiftçinin üretim şevki arttırılır ve girdi maliyetleri kaldırabileceği seviyelerde tutulursa bakın o zaman bu enflasyon bu kadar canavarlaşa biliyor mu! Yeter ki topyekün ve doğru bir savaş yöntemi oluşturalım. Belki o zaman gözü kulağı açıklanacak enflasyon rakamlarında olan emekliler, memur ve işçiler işte o zaman alacakları enflasyon zamlarının bir işe yarayacağının farkına varırlar. Yoksa hayaller hep başka bahara kalır…!