Türk Diyanet Vakıf-Sen Karacabey Temsilcisi Şakir Gül, bir kısım camilerde belirli grupların cemaatle namaz kıldığı, hatta daha da ileri giderek Cuma namazı kılarak hutbe okuyacakları söylentileri üzerine ilçe kamuoyuna açıklama yaptı.
Türk Diyanet Vakıf-Sen Karacabey Temsilcisi Şakir Gül, vakit namazları ve Cuma namazı ile ilgili basın açıklaması yaptı. Şakir Gül, açıklamasında şu ifadelere yer verdi: “Dünya gündeminin merkezine oturan coronavirüs (Covit-19) her alanımızı etkilemeye devam ediyor. Bizler insan olarak, her türlü tedbirimizi almak zorundayız. Takdir yüce Allah’ındır. Dini hayatımızı ilgilendiren toplu ibadetlerimizde de devletimizin camilerde cemaatle kılınan vakit namazları ve Cuma namazına ara verme tedbir kararı aldığı malumlarınızdır. Bu tedbirin, karşılaştığımız salgın hastalık riski sona erinceye kadar devam edeceği bildirilmiştir.
Devletimizin bu kararını hiçe sayarak, bir kısım camilerde belirli grupların cemaatle namaz kıldığı, hatta daha da ileri giderek Cuma namazı kılacakları ve hutbe okuyacakları söylentileri dolaşmaktadır. Bu itibarla; vatandaşlarımızın açıklanan bu kurallara, milletimizin sağlığı ve menfaati için uymalarını ve din görevlilerimize bu konuda yardımcı olmalarını özellikle istirham ediyorum. Bazı grup ve kişilerin özellikle belirli camilere girerek, din görevlilerinin gözlerinin içine baka baka, yapılan ikaz ve uyarılara aldırmadan cemaat yaparak namaz kılmaları doğru değildir.
Buradan herkesi uyarıyoruz; Devletimiz bir karar almıştır. Vatandaş olarak bu kararlara uyma mecburiyetimiz vardır. Yani devlete itaat hem dini ve hem de milli görevimizdir. Sağlığımızı korumak dinimizin emridir. Eğer devletimizin aldığı tedbirlere uymazsak, yarın Allah muhafaza hastanelerimizde tedavi olmak için bir yatak bile bulamayız.
Karacabeyli hemşehrilerimizin, devletimizin almış olduğu her türlü karara uyacaklarına, provokatif hareketlere itibar etmeyeceklerine ve din görevlilerimize bu konuda yardımcı olacaklarına inancımız tamdır. Bu nedenlerden dolayı Karacabey halkından beklentimiz, salgın hastalık bitene kadar namazlarını evlerinde kılmaları ve devletimiz tarafından alınan kararlara uymalarıdır.
Kurallara uymayanlara da vatandaşlarımızın elbette tepkisi olacaktır. Unutmayalım ki bu kararı alan idarecilerimiz de en az bizim kadar bu duruma üzülüyorlardır. Başta kendimiz olmak üzere, insanların sağlıklarını tehlikeye atmayalım.
Bilindiği üzere ibadetlerde; sıhhat ve eda şartları vardır. Bir ibadetin eda edilmesinin farz olabilmesi için, o ibadetin yapılmasının şartları oluşması gerekir. Bu husus Cuma Namazı için de geçerlidir. Bir kişinin Cuma Namazını eda etmiş olması için devlet tarafından görevlendirilmiş bir resmi görevli (imam hatip) tarafından okunan hutbeyi dinlemesi ve namazı kıldırılması gerekir.
Ancak bu iki farzı yerine getirmesi için ibadetin öncesinde bulunması gereken şartlar vardır. Buna Fıkıh terimiyle sıhhat şartları denir. Cuma Namazı’nın sıhhatinin şartlarından biriside sağlıktır.
a) Kişinin Cuma kılınacak camiye gidebilecek kadar sağlığının yerinde olması,
b) Kendisi gidemiyorsa birisinin yardımıyla gidebilecek durumda olması,
c) Toplum genelinde bulaşıcı salgın hastalık tehlikesinin bulunmaması… gibi içeriğe sahiptir.
Bu şartlar yerine gelmemişse, kişiler bu şartları taşımıyorsa, o kişi veya kişilere cuma namazı farz değildir. Cuma namazını çeşitli sebeplerden dolayı kılamayan bir kişinin öğle namazı kılması zorunludur.
Öğle namazında, Cuma namazı için geçerli olan şartlardan bazısı geçerli değildir. Yani cemaat olma şartı olmadığından, o kişi öğle namazını evinde kılabilir. Bu durumlar dolayısıyla Cuma namazı kılamayan bir kişiyi Cenab’ı Allah Cuma namazı kılmadığından dolayı mesul tutmayacaktır.
Örneğin sıhhat şartlarından biri de hür olmaktır. Esir olan da Cuma namazına gidemeyeceği için Cuma namazı kılamadığından dolayı mesul değildir.
Gelelim, “Diyanet İşleri Başkanlığı’nın vakit namazları ve cuma namazını iptal etme yetkisi var mı?” sorusuna…
Cuma namazını iptal eden Diyanet İşleri Başkanlığı değil, Allah ve Resulü tarafından beyan edilen şartlardır. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın ve İslam alimlerinin fetvaları, Allah ve Resulü’nün koyduğu hükümler çerçevesinde uygulanmaktadır. Bu işin dini boyutudur. Bir ibadeti hiçbir kişi veya kurum iptal de edemez, ihdas da edemez.
Bu çerçevede Diyanet İşleri Başkanlığı, Allah ve Resulü tarafından konulan hükümlere dayanarak gerekeni yapar. Şu anda da tüm dünyayı şu veya bu şekilde ortaya çıkan bir öldürücü virüs tehdit etmekte ve ülkemizde de çok az sayıda da olsa bu virüsün bulaştığı vatandaşlarımız bulunmaktadır. Önlem alınmaması halinde ise virüsün yayılma riski yüksektir.
Bu durumda yukarıdaki “c” bendi hükümlerine dayanarak Diyanet İşleri Başkanlığı’mız da tedbir kararları çerçevesinde bu tehlike geçene kadar vakit namazlarının cemaatle kılınması ve cuma namazının askıya alındığını ilan etmiştir. Resmi açıdan ise Diyanet İşleri Başkanlığı, 633 sayılı Kanun ile kendisine verilen yetkilerden biri olan, “İbadet Yerlerini Yönetme” yetkisine dayanarak bu yetkisini İslâm’ın verdiği yetki ile birlikte kullanmış ve camilerde salgın hastalığa karşı önlem almıştır.
Kaldı ki camiler kapatılmamış, ‘kalabalık ortamın riski’ dikkate alınarak cemaatle namaza tedbir getirmiştir. Sonuç olarak; 85 milyon insanımızın vebal altında kalmasına, günaha girmesine neden olabilecek hiçbir uygulama Diyanet İşleri Başkanlığı’nın üstlenebileceği bir vebal değildir. Yani Diyanet İşleri Başkanlığı almış olduğu bu kararı her yönüyle İslami ve resmi dayanaklara istinaden yürürlüğe koymuştur. Tüm vatandaşlarımız bu hususta müsterih olmalıdır.
Yüce Allah’tan (cc) bütün hastalıklardan, bela ve musibetlerden, ülkemizi, milletimizi, İslam alemini ve bütün insanlığı korumasını niyaz ediyorum. Bu vesile ile başta Çanakkale şehitlerimiz olmak üzere, bütün şehitlerimizi rahmetle anıyorum.”