İsmail Hakkı Özsarı
Aktif meslek yaşamımda ve halen gözlemlediğim olaylardan bir tanesi de şu: Çoğu aile çocuğunun gücünün, sınırlarının farkında değil. Tüm sorumlulukları kendileri üstlenmiş. Bu nedenle de çocukta sorumluluk bilinci gelişmemiş. Böyle olunca da ne yazık ki çocuk kendi ayakları üzerinde durabilecek şekilde gelişemiyor.
Yıllarca üç tip aileyle hep karşılaştım.
Birincisi; Koruyucu aile tipi: Böyle aileler çocuklarına karşı “Ben senin yerine yaparım” tutumu içindedirler.
Bazı ana-babaları görürsünüz; kendileri önde çocukları arkada. Her işi onlar üstlenmiştir. Çocuk sınava mı başvuracak? Onlar başvurur. Sınava gidecektir. Onlar götürür. Tercihler yapılacaktır. Onlar yapar. Kısacası çocuğunun yapması gereken her işi, kendilerine görev kabul etmişlerdir.
Eh! Bu durumda büyük bir ağacın gövdesinde ikinci bir fidan gelişip ağaç olabilir mi?
İkinci aile tipi: Denetleyici aile tipidir.
Durmadan çocuklarını denetlerler. Bu görevi (!) yerine getirirken de aşağıdaki türden emirler yağdırmayı ihmal etmezler.
– Şu saatte yatacaksın, şu saatte kalkacaksın.
– Şunları yiyeceksin, şunları yemeyeceksin.
– Şu pirinçleri okuttum. Sınava girmeden önce yutmayı unutma.
– Ders dışı kitap, gazete falan okumanı istemiyorum.
Bütün bu işleri yaparken çocuğuna karşı saygısız bir tutum sergilediklerinin farkında değildirler. Oysa çocuğun odasına giderken bile kapısını tıklayıp girmek gerekir. O’nun da özel hayatı olabileceğini kabul edip, özeline çok müdahale etmemeli.
Sınırlar ve sorumluluk bilinci, aşırı koruyucu bir tutumla nasıl örselendiğine dair güzel bir örnek vereyim:
19 yaşında bir erkek öğrenci bulutlu bir havada öğretmeniyle birlikte sokakta yürüyor. Derken yağmur yağmaya başlıyor. Biraz sonra anne çocuğuna telefon açıyor: “Şemsiyeni açmayı unutma.”
Anne böyle davranmakla çocuğunu çok sevdiğini zannediyor. Bu tür denetleyici bir sevgi asla gerçek sevgi olamaz. Hastalıklı sevgidir. Çocuğun gelişimini temelden engeller. Oysa gerçek sevgi kişiyi güçlendirir. Kendine olan güvenini arttırır.
Üçüncü aile tipi: Hiçbir şeyden memnun olmayan bir aile tipidir.
Çocukları ne kadar başarılı olurlarsa olsunlar, ağızlarıyla kuş tutsalar memnun olmazlar.
Burada yeri gelmişken bir anımı sizlerle paylaşayım;
Bir öğrencim Fen Bilgisi dersinden her nedense çok korkmuş. Başarabileceğine olan inancını yitirmiş. Epey uğraştıktan sonra yavaş yavaş güvenini kazandı. Bir yazılı sınavda yüz üzerinden yüz puan almış. Sonucu sevinçle, benimle paylaştı.
Bu sevincini anne-babanla paylaştın mı diye sordum.
Aldığım yanıt çok ilginçti.
“Öğretmenim anneme söyledim, sevinci görülmeye değerdi.”
“Babana söylemedin mi?”
“Hayır Öğretmenim”
“Neden söylemedin?”
“Çünkü babam memnun olmaz ve de neden 105 almadın diye sorar.”
AÇ ÇOCUK YOKTUR, ÇOCUĞU AÇ ANNE ÇOKTUR
Bu ülkede affedersiniz kıçıkırık bir arabayı (aslında bir metal yığınıdır) teslim edeceğiniz insandan bakın neler istenir: 1. Ehliyet, 2. Ruhsat, 3. Ehliyet için; sağlık raporu, ilkyardım bilgisi, motor bilgisi, trafik bilgisi.
Peki yarınlarımızı emanet edeceğimiz ana-babalardan ne istenir? Yanıt: Hiçbir şey!
En basitinden çocuk beslenmesi konusunda öyle garip davranışlar sergileniyor ki, eğitimle uzaktan yakından ilgisi yok.
Örneğin, annenin elinde mama tabağı ve kaşık, önde çocuk arkada anne köşe kapmaca… Her kaşıkta yeni vaatler… Çocuk doyduğuna kendisi karar veremiyor. Bu konuda karar genellikle anneye ait. Çocuğun ne kadar yemesi gerektiğini o bilir. Doyup doymadığına yine o karar verir. Oysa dünyanın en zor işi tok iken yemek yemek ve yine tok bir insana yemek yedirmektir.
Sevgili anne babalar, bırakın aç olup olmadığına çocuğunuz kendisi karar versin. Acıktığında yiyecektir. Merak etmeyin.
İnsan yetiştirme bir kültürdür. Geçmişin birikimlerini izleriniz taşır. Bizim insan yetiştirme kültürümüzün temellerinde neler olduğunu birlikte değerlendirelim:
1. Aşırı kollama ve koruma vardır. Tek derdimiz zorluklar karşısında üzülmesin. Ancak şunu unutmayalım. Hiçbir çınar ağacının gölgesinde kendisi gibi ulu bir çınar yetişmez.
2. Çocuğumuzun hep başarılı olmasını isteriz. Kendimizi böyle olmasına koşullandırırız. Çünkü o bizim gurur kaynağımızdır.
3. Çocuklarımızdan beklentilerimiz çok yüksektir. Ceketimizi satar onu yine okuturuz. Biz olamamışızdır. O olsun!
4. Onlara kıyamayız. Sorumluluk vermekte ikircikli davranırız.
Liste uzatılabilir. Eğer çocuğumuzu böyle bir anlayışla yetiştirirsek ileride hayal kırıklığına uğramamız çok mümkün olabilir.
Çocuk yetiştirme konusunda kitaplar dolusu bilgi mevcuttur. Bunlara ulaşmak zor değil. Bu konuda olmazsa olmaz, yani altın kural “ÇOCUĞUNUZA SORUMLULUK DUYGUSU” kazandırmaktır. Daha sonra kendisine güven, güzel ahlak, hak ve adalet duygusu, sevgi, saygı, zalimlerin zulmüne başkaldırı… vb sıralayabiliriz.
Sonuç olarak “GÖRGÜLÜ KUŞLAR GÖRDÜĞÜNÜ İŞLER.”
Yani çocuğunuzun nasıl bir insan olmasını istiyorsanız önce kendiniz öyle olmalısınız.