Bir çocuğun yetişmesinde yapılabilecek en büyük hata onu ciddiye almamak, önemsememek, ayrı bir birey olduğunu kabul etmemektir. Bu nedenle çocuğumuzla kurduğumuz iletişim sağlıklı olmalıdır.
Üç türlü iletişim modeli vardır.
1- Etkisiz iletişim
İçinde bir ileti olmayan, geyik muhabbetleriyle, dolgu konuşmalarla gerçekleşir. Özetleyecek olursak;
-Nasılsın, nerelerdesin?
-N’aber? Çoktandır görüşemiyoruz.
-Bu sene hangi takım şampiyon olur?
-Okul, dersler nasıl gidiyor?
-Hocalarla aran nasıl?…
Böyle bir ikili ya da çoklu konuşma tam bir “dolgu” iletişimidir. Yani etkisizdir. Böyle sorular anlamlı olmadığı gibi verilen yanıtlar da anlamlı değildir.
2- Değer azaltan iletişim
Karşımızdakinin değerini azaltan davranışları yansıtan iletişimdir. Böyle bir iletişimde şu türden konuşmalara tanık oluruz:
-Başaramayacağını zaten biliyordum.
-Senden zaten böylesi beklenirdi.
-Geçen defa da bunu yapmıştın.
-Hangi dağda bir kurt öldü? Bu defa nasılsa başardın.
-Anlattıklarımı kafanın içine iyice yerleştir.
-Senden adam olur mu, bilemem. Olsa da ben göremem.
-Bak yine şişkolaşmışsın.
Anneler, babalar, hısım akrabalar size sesleniyorum: Bu türden söylemler, bu türden iletişim kodları çocuklar ve gençler üzerinde “özdeğer, özsaygı, özgüven” eksikliğine neden olur.
3- Değer arttıran iletişim
Örnek söylemler:
-Senden daha iyisi beklenirdi. İnan yapabilirsin.
-Geçen defaki hatanın kaynağı ne olabilir?
-Neden başaramadığını düşünürsen, bulabilirsin.
-Başardığını görüyorum. Başarmak senin elinde.
-Epeydir görünmedin. Özledim. Neler yapıyorsun?
-Senin hakkındaki düşüncelerim çok olumlu.
-Sen kimden aşağısın! Elbette başarırsın.
Çok açık görüldüğü üzere çocuklarımızla kuracağımız iletişim “Değer arttırıcı iletişim” olmalıdır. Böyle bir iletişim hem iletişimin devamlılığını sağlar, hem de çocuklarımızın kendilerine olan özgüvenlerini arttırır.
ALGIDA FARKLILIK
İki insanı pencere önüne oturtun ve dışarıyı gözlemlemelerini isteyin.
Birincisi diyecektir ki; çevrede hayvan pislikleri, çöpler ve çeşitli atıklar görüyorum. Görüntü çok bozuk. İnsanlar kavga halinde.
İkinci kişi ise; ağaçları, çiçekleri, el ele dolaşan sevgililer gördüğünü söylesin.
Anlayacağınız penceresinin oturup, dışarısını seyreden her insan farklı şeyler görür. Böyle olması onların kişilik yapılarının farklı olmasından ileri gelmektedir. Birisi bardağın dolu yanını, diğeri ise boş yanını görüyor.
Sizce hangisi daha mutlu bir yaşam sürdürür?
Diyelim ki evli bir çift boş zamanlarından birinde, oturmuşlar dışarıyı izliyorlar. Tam o sırada dışarıdan da güzel, alımlı bir kadın geçmekte. Evli çiftten kadın olanı uzaktan bile geçen kadının burnunun estetikli olduğunu, kaşlarını fazla aldırdığını, çantasının ünlü bir markanın taklidi olduğunu hemen fark eder. Kusurlarını bir çırpıda anlatıverir kocasına.
Kocası ise estetik cerrah bile olsa karısının gördüğü kusur sayılır mı bilmem ayrıntıların farkında bile değildir. Onun gözünde yolda yürüyen sadece bir kadındır.
Newyork’ta bir grup arkadaşlarıyla yolda yürürken, içlerinden Kızılderili kökenli olan, kulağına cırcır böceği sesi geldiğini söyler ve hemen böceği aramaya başlar. Arkadaşları ise insan kalabalığı içinde siren ve korna sesleri arasında bu sesin fark edilemeyeceğini iddia ederler. Kızılderili yolun karşısına geçer. Binalar arasındaki yeşillikler içinde cırcır böceğini bulur. Arkadaşları Kızılderili’ye “Senin olağanüstü yeteneklerin var. Bu sesi nasıl duydun?” derler. O da kaldırıma geçer. Cebinden çıkardığı bozuk parayı yere atar. Birçok insan bozuk para sesini duyunca, sesin geldiği tarafa bakarak, ceplerinden düşüp düşmediklerini kontrol ederler. Kızılderili arkadaşlarına dönerek, “Önemli olan nelere değer verdiğin ve neleri önemsediğindir. Her şeyi bunlara göre duyar, görür ve hissedersin.”der.