Demokrasi ve Atılım Partisi Karacabey İlçe Başkanı Şaban Önen, hafta sonu Ankara Atatürk Spor Salonu’nda partisinin Türkiye’nin tüm kesimlerini ilgilendiren 22 Eylem Planı Lansmanı gerçekleştirdiğini ifade ederek, “Bizler de Karacabey Teşkilatı olarak salondaki yerimizi aldık.” dedi. Önen, toplantıdan edindiği bilgi ve gözlemlerini ilçe kamuoyuyla paylaşarak, “Cumhuriyetimizin 2. Yüzyılı’nda artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Ezberleri bozacak bir anlayışla geliyoruz. 85 milyonun eşit ve özgür olduğu tam demokrasiyle ülkeyi yeniden taçlandıracağız. Endişeye mahal yok.” ifadesini kullandı.
Geçtiğimiz günlerde 22 eylem planının kamuoyuyla paylaşılmasını tamamlayan DEVA Partisi, hafta sonu Ankara Atatürk Spor Salonu’nda düzenlenen “DEVA Türkiye’si” etkinliğinde adeta gövde gösterisi yaptı. Binlerce insan salona sığmayınca Genel Başkan Ali Babacan salonun dışındaki kalabalığa da seslendi. Etkinlikte genel başkan yardımcılarının hazırladığı videolarla eylem planları tanıtıldı. DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, partisinin logosu olan damla şeklinde kurulan kürsüden partililerine seslendi.
“Endişeye mahal yok!”
Tac Mahal’in hikâyesiyle başlayan Babacan’ın konuşmasından öne çıkanlar şöyle: “Babür İmparatoru Şah Cihan, çok sevdiği eşi Mümtaz Mahal’i kaybetmiş. Eşinin mezarının olduğu yere güzel bir türbe yaptırmak istemiş. En iyi mimarları getirtmiş. Minareler, kubbeler yükseldikçe, yapının azameti belirmeye başladıkça, Şah mest olmuş, kendinden geçmiş. Bu koskoca anıtın uğruna yapıldığı mezar ise küçücük kalmış. Şah, bu anıtı ne için yaptırdığını unutacak kadar kendini kaybetmiş. Yapı gittikçe büyümüş ama Şah bir türlü tatmin olmuyormuş. Mezarın üstüne daha fazla sütun, daha büyük bahçeler yaptırmış. Şah’ın içine sinmeyen, ahengi bozan bir şey varmış. Bir gün bu kubbelerden birinin üstüne çıkıp aşağı doğru bakmış… Uğruna heybetli bina inşa ettiği eşinin küçücük kalmış mezarını görmüş. Heyecanla ‘İşte buldum’ demiş. ‘Ahengi bozan şey bu. Atın bunu buradan’. Rivayet odur ki, mezarı kaldırtmak istemiş. İşte bu aslında sadece Şah Cihan’ın değil, Erdoğan’ın da hikayesidir.
2001’de birlikte yola çıktığımız Recep Tayyip Erdoğan sözünden döndü. Şah Cihan gibi, külliyenin tepesine çıktı ve ‘Yıkın bunu’ diyerek, kendisini oraya taşıyan demokrasiye gözünü dikmeye başladı. Aynı Mümtaz Mahal’in mezarı gibi. Artık Erdoğan için demokrasi, o harmoniyi bozan küçük bir ayrıntıydı çünkü. Adalet, ortak akıl, istişare, çoğulculuk hepsi; o harmoniyi bozan küçük ayrıntılardı. Kendisine oy veren milyonlarca seçmenle beraber yola ne için çıktığını unuttu. Ben bu hikâyeyi kabul etmiyorum. Biz yola çıkarken ulaşmak için çabaladığımız özgürlüklerden, ileri demokrasiden, evrensel hukuk değerlerine olan sadakatten, çoğulculuktan, katılımcılıktan vazgeçmedik, vazgeçmeyeceğiz. O ne yaptı? Hak ve özgürlükleri ezdi geçti.
“34 yaşında bir genç olarak siyasete girdim”
Siyasete adım attığım ilk günden itibaren, dile kolay 7 bin 825 gün oldu. 34 yaşında, ülkesinin yarınlarını dert edinen bir genç olarak siyasete girdim. AK Parti’nin kurucu üyesi olarak siyasete ilk adımımı attım. En genç Bakan bendim. Ekonominin tüm yükünü, önceki hükümetlerin yıllarca biriktirdiği o ağır yükü üstlendim. Hazine Bakanlığı’yla beraber Avrupa Birliği Başmüzakerecisi de oldum. Gecenin 2’sinde randevu veriyorduk insanlara gündüz 2’de geliyorlardı. “Gece 2’de randevu mu olur?” diyorlardı. Böyle çalıştık işte. Asla yalnız yürümedim. Hep bir takımın içinde oldum. Dışişleri Bakanlığı yaptım. Doğru hedefler, doğru isimler ve doğru politikalarla ülkemizin itibarını ve gücünü artıran bir diplomasi ekibinin başında oldum. Her şeyi özgürce tartışıp istişare edebildiğimiz bir hükümetle ülkemize tarihi bir dönem yaşattık.
İki büyük krizi; 2002 ve 2009 krizlerini çözen ekibin başındaydım. 2002’den 2013’e milli gelirimiz yaklaşık 3 kat arttı. 3.600 dolardan 9.700 dolara çıktı. Bunlar dolar enflasyonundan arındırılmış rakamlardır. Biz ayrıldıktan sonra ise milli gelir neredeyse yarı yarıya düştü. 9.700 dolardan indi 5.800 dolara. Birisi de çıkmış, ‘Ben imza atmasaydım yapamazdın’ diyor. Ben de diyorum ki, ‘Hikmet imzadaysa, at bir imza da enflasyonu bir düşür bakalım’. Sayın Erdoğan’a sesleniyorum; duy, anla. Dürüst ve ehil kadrolar olmazsa olmaz. Kararları istişareyle almazsan olmaz. Onun için olmuyor. Olmayacak da.
“Askeri vesayeti de yok ettik, ekonomik darboğazı da”
O dönemlerde emekliler maaşından artırdığında tatile giderdi, öğrenciler KYK burslarıyla Avrupa turu yapardı. Kafelerde, restoranlarda yemek yemek sıradanlaşmıştı. Başmüzakereci olarak, Avrupa Birliği istikametinde rekor sürede reformlar yapan ekibin sessizce koordinasyonunu yaptım. İnsan haklarında atılım yapıyorduk. Özgürlükleri büyütüyorduk. Hep beraber “Avrupa Avrupa duy sesimizi, işte bu Türkiye’nin ayak sesleri” diyorduk. O yıllarda milletin derdi neydi biliyor musunuz? “Avrupa Birliği’ne gireceğiz ama kokoreç yiyebilecek miyiz?” diye soruyorlardı. O dönemde Türkiye kavgaların parçası olmadı. Devletler arası, milletler arası arabuluculuk yapıyordu. Askeri vesayeti de yok ettik, ekonomik darboğazı da.
Hatasıyla sevabıyla tam 14 sene, sadece halkımız için çalıştım. Türkiye’nin o güzel günlerine baktığımda, başarının bir parçası olmak hayatım boyunca benim için bir onur olacak.
“Her şey bir yüzükle başladı, külliyeyle bitecek”
Keçiören’deki mütevazı evinden taşındı, devasa bir külliye inşa etti. Ben artık orada duramazdım, durmadım. Ve istifa ettim. Pek çok sağduyu sahibi arkadaşlarımız da aynısını yaptı. Her şey bir yüzükle başladı, korkarım, külliyeyle de bitecek.
Zamanında AK Parti’yi başarılı yapan ilke ve değerlerden biz hiç ayrılmadık. AK Parti’nin kuruluş ideallerinden ayrılan Erdoğan oldu. Bu gidişata uymayan ne varsa gözden çıkarmaya hazır. Yıkıp geçiyor, ezip geçiyor.
Herkesin dilinde aynı kelime: Endişe!
Son dönemde her yerde aynı kelimeyi duyuyorum. Konya’da iki çay bir kekin hesabını yapan genç kardeşimden, Diyarbakır’da gün sonu raporuna bakan esnaf arkadaşımdan, Bağcılar’da sabahın karanlığında okula giden liseli öğrenciden, apartmanın posta kutusunda istiflenmiş faturalarda kendi adını arayan babadan hep aynı kelimeyi duyuyorum. Mutlu bir hayatı olsun diye yavrusunu uzak şehirlere okumak için göndermiş anneden, gece geç vakitte işten çıkıp evine yalnız yürüyen kadınlardan, yazdığı haberdeki kelimeleri dikkatle seçen gazeteci dostlarımdan, inancından dolayı faize bulaşmamak için birikimini altına dövize yatırmış hacı amcamdan, nakliye kamyonunu bekleyen çiftçiden, pazarda filesini dolduramayan emekliden, muhalefete de iktidara da oy vermiş herkesten aynı kelimeyi duyuyorum. O kelime ne biliyor musunuz? Endişe!
İnsanlar hayatından, sevdiklerinin hayatından endişe duyuyor. İnsanlar ülkesinden, siyasetten endişe duyuyor. Evet herkes endişeli. Endişeli öğrenciler, endişeli kadınlar, endişeli Kürtler, endişeli Aleviler, endişeli gençler, anneler, babalar. Endişeli muhafazakârlar, endişeli sekülerler. Her birini çok iyi anlıyor, o duyguyu tam şuramda hissediyorum. Fakat buradan, Ankara’nın ortasından sesimin ulaşabileceği herkese seslenmek istiyorum. Büyüklerim, arkadaşlarım, kardeşlerim; endişeye mahal yok! Bu iktidarın hoyrat politikalarından, yaptığı haksızlıklardan, yaşam tarzlarına yaptığı baskıdan, fakirliği mecburi istikamet haline getiren icraatlarından, eğitimi hallaç pamuğuna çevirip çocukların yarınlarını mahvetmesinden endişe etmeyin.
Türkiye Cumhuriyeti’nin her bir vatandaşının eşit ve onurlu vatandaş olmasına sağlayana dek; biz buradayız. ‘Giderlerse çocuğum işten kovulur’ diyen Esenyurt’taki Ahmet amcam! Hiç merak etme; tek bir kişi senin de ailenin de helal lokmasına göz dikemez. ‘Giderlerse aldığımız sosyal yardım kesilir’ diye çekinen Haymanalı Fadime teyzem! Hiç korkma. Aldığın yardım kesilmeyecek! Tam tersine, zamlar karşısında eriyen yardımları, insanca yaşayacak seviyelere yükselteceğiz. ‘Üniversiteden sonra iş bulamayacağım’ diyen Sivas’taki Derya kardeşim! Biz buradayız! İşsizliğin önüne geçeceğiz.
“Genç arkadaşlarım; DEVA Partisi sizin eviniz, yurdunuz”
Genç arkadaşlarım, ‘beğenmediğiniz’ her konuda haklısınız. Bugün hayatlarınız, çocukluk hayallerinize benzemiyorsa; beğenmeyeceksiniz. Beğenmek zorunda değilsiniz. Bugün yaşadıklarınız, çocukluğunuzdan daha zorsa beğenmeyeceksiniz. Biz de beğenmiyoruz. Sizinle beraber yeni bir hikâye yazmak istiyoruz. DEVA Partisi sizin eviniz. DEVA Partisi sizin yurdunuz.
AK Partili seçmene; “Parmak sallayanlara aldırmayın, onurlu mücadelenin adresi hazır”
Vaktiyle Erdoğan’a destek olmuş, oy vermiş dostlarım: Sizlere parmak sallayanlara aldırmayın. Siz, 28 Şubatçı Perinçek’in ve Bahçeli’nin tahribatına ortak değilsiniz. Mafyalarla kol kola yürüyenlerin suçlarına ortak değilsiniz. Ekonomiyi tarumar eden, topladıkları vergileri çıkar gruplarına peşkeş çekenlerden sorumlu değilsiniz. En önemlisi mecbur da değilsiniz! Bu adaletsiz siyasete, kişiliğinizi yok sayan düzene, kişisel çıkarlara odaklanmış iktidara mecbur değilsiniz. Çıkış yolunuz hazır. Onurlu mücadelenin adresi hazır.
“Binlerce maddeden oluşan 22 eylem planımızla karşınızdayım”
İşte bu “Türkiye’nin DEVA’sı kitabıdır. Bugün binlerce maddeden oluşan 22 eylem planımızla karşınızdayım. Biliyorum boş söze karnınız tok. Sadece seçim dönemi kapınızı çalanlara güveniniz yok. Fakat bugün burada Türkiye tarihinde bir ilk yaşanıyor. İlk kez bir siyasi parti, daha seçim tarihi dahi açıklanmamışken, en ufak detayına kadar hükümet programını açıklıyor. Hükümet programının detaylarını, uygulama takvimini açıklıyoruz. İlk kez bir siyasi parti, tarımdan teknolojiye, ekonomiden insan haklarına, ne yapacağına dair günü gününe yapılmış bir çalışmayı seçmenlere sunuyor. İlk kez bir muhalefet partisi, ‘İktidara gelirseniz ne yapacaksınız?’ sorusuna özgüvenli bir şekilde detaylıca yanıt veriyor.
Biz bu ülkeyi yönetmeye hazırız. Bugün burada, bu salonu dolduran DEVA kadroları Türkiye’yi yönetmeye hazır. 22 Eylem Planı’nın 3 taşıyıcı sütunu var: Birincisi güçlü, sürdürülebilir ve kapsayıcı ekonomi. İkincisi özgür, güçlü ve mutlu bir toplum. Üçüncüsü ise kaliteli kamu yönetimi, saygın ülke. Özetin özeti budur. Emek veren, aklıyla fikriyle yanımıza koşan herkese çok teşekkür ediyorum. Çok net iddia ediyorum ki Cumhuriyet tarihinde böylesine hazır bir siyasi program olmadı.
“Türkiye’nin 6 ayda geçirdiği dönüşüme inanamayacaksınız”
22 eylem planımızı aynı anda uygulamaya koyduğumuz gün Türkiye’nin 6 ayda geçirdiği dönüşüme inanamayacaksınız. İlk 90 dakikada nefes borumuzu açacağız. Derin bir özgürlük nefesi alacağız. İlk 6 ayda ekonomik kriz iklimini ortadan kaldıracağız. İkinci senemiz bitmeden enflasyonu tek haneye indireceğiz. Söz veriyoruz.
Solcusundan, sağcısına; ulusalcısından, liberaline; sosyalistinden, muhafazakarına; Türk’ünden, Kürt’üne; Sünni’sinden Alevi’sine; inananından, inanmayanına; ‘Bunlar bir araya gelmez’ dedikleri kim varsa; biz, hep beraber, hukuk için, adalet için, özgürlük için buradayız.
“Damga damlaya, oylar DEVA’ya”
Türkiye’nin Yeni Yüzyılı’na damgamızı vuracağız. Özgürlük damgamızı, demokrasi damgamızı, adalet damgamızı, zenginlik damgamızı vuracağız! Oylar DEVA olsun, Kazanan Türkiye olsun! Damga damlaya, oylar DEVA’ya diyoruz!”