Ahmet Aygün Ata
Yaşı kırk ve üstü olanlarımızın yetişme sürecinde öncelik ibadetlerin değil ahlakındı. Nedenini yıllar içinde iyi kavradım. Çünkü ahlâk, ibadetin temelini oluştururdu.
“Bugün Allah için ne yaptın?” sorusunu kendine sorarak yatan son kuşağız. Bundan kastedilen ‘görsellikten uzak ne yaptın’ idi. Büyüklerine saygı, küçüklerine sevgide, yaşadığın yerin emeğine, üretimine saygı ve bağlılıkta eksiğin var mı, işte bunlar temelimizdi.
Bizler için bir büyüğümüzün isteğini yerine getirirken oflamamak, ondan kıvanç duymak ibadetti. Yine üretilen ve bize sunulanlara koruyucu olmak, üretene üstün hürmet koşuldu. Ezanın çağrısına uyup namazını kılmaya giden gösteriş yapmaz. Elinde olanı olmayana ya da komşusuna veya tanıdığına verirken davul zurna çalmazdı. Zekat ve fitre verilirken gerçek Hz. Ömer adaleti uygulanırdı. Devletin kurumlarını yönetenler de bu ahlaktan nasibini almıştı. Bu Türk Ulusu’na Cumhuriyet eğitim ve öğreniminin getirdiği en büyük özellikti.
Osmanlı hanedanının görsel ve insanı tanrılaştıran eğilimleri yok edilmişti. Hac görevini yerine getiren Türk Hacılar, eşya getirmek görmezdi kutsal görevi. Türk hacılarının sergilediği düzen o denli bilinç içeriyordu ki, diğer ülkelerin hacıları üst üste birbirini ezerek ve öldürerek bu görevini yerine getirirken, Türk kültürünü yüceltmiş, ahlâkı dinle bütünleştirmiş, Cumhuriyet kültürü içinde yetişen görevliler birer hizmet anıtıydı.
Günümüzde ise Cumhuriyet kültürü yerine cemaat ve tarikat adlı soysuzlukların yerleştiği devlet kurumlarında ve devlet görevlerinde ahlaktan damla bulmak olası değildir. Kalabilenlere sonsuz saygı ve minnetle.
Kur’an-ı Kerim’de, “Onlar ki namazı gösteriş için kılanlardır” ile tanımlanmışlar ve lanetlenmişlerdir. Dillerinden Kur’an düşmeyen bu zümre, cemaat, tarikat ve bireyler bi’dat olan ne varsa İslam diye insanlarımıza anlatmakta, İsrailiyattan sözde din bilginlerince dinimize, ahlakımıza ve Türk kültürüne sokarak dinsizleştirmektedir.
Son yıllarda devlet görevlilerine ve bu görev için seçilmişlere bakıyorum da! Ne bakasım ne göresim geliyor. Devletimizin olanaklarıyla yurttaşın gereksinimini giderirken sanki ulufe dağıtır, sanki cebinden veriyormuş iki yüzlülüğü içinde. Utanç ve ahlâk sırra kadem basmış durumda.
Çiftçimiz aylar süren maddi ve manevi emek sonucunda üretmiş. Bir bakıyorsunuz devlet görevlileri ve seçilmişler tarladan lahana söküyor. Basında haber: Falanca Vali/Kaymakam/Milletvekili ve Belediye Başkanı hasat başlangıcında bulundu. Yanında o kutsal çiftçi önemsiz, bir eşya gibi itilmiş halde duruyor! Bu görüntülere birçok tanım yükleyebilirim ama neyse!
Hazretler, sabahın beşinde, ayazda ya da don düşmüş durumda yaşamlarında kaç kez lahana söktüler? Hazretler yaşamlarında kaç kez bir torba domates topladılar? Hazretler yaşamlarında kaç elek kuru fasulye ya da nohut savurdu? Yok!
Ancak hasat zamanı ortaya çıkıp üretimi sahipleniyor. Siyasi rant peşinde koşuyorlar. Ve daha da kötüsü kimi devlet görevlileri bunu iktidarların borazanı olarak yapıyor. İster genel ister yerel iktidar olsun, bu iki yüzlü siyasi rant ayyuka çıkmış durumda.
Bugün çiftçimiz vatanı için üretti. Bugün çiftçimiz yurdu için katma değer sağladı. Bugün çiftçimiz iç piyasayı canlandırdı. Bugün çiftçimiz vatanı için dış satıma ürün kazandırdı. Bugün çiftçimiz yurdunun insanının karnını doyurdu.
Peki… Ey Hazretler! Yurdu için bunları yapan o Üretim Kutsalı olan çiftçi ve köylü için ne yaptınız? Onları emperyal kapitalizmden korumak için ne yaptınız? Ürettiğini koruyup kolladınız mı? Değerine değer kattınız mı?
Yurdu için üreten çiftçi ve köylü için bir şey yapmak, yurdumuz için bir şey yapmaktır. Bunu yapmadıysanız, gösteriş ile yaptıklarınız hatta Kur’an’ı Kerim’de lanetlenmiş gösterişleriniz ne ahlaka ne dine sığmamaktadır.